Jump to content
  • Kayıt Ol

Sizi altüst eden satırlar?


Aurora Borealis

Önerilen İletiler

Altüst olmadım ama şu satır çok hoşuma gitti:

Beni yalnız şair için çiçek açan ve Tanrı eliyle yaratılıp kalbimize bir iyilik olan aşk ve dostluğu veren mutlu gökyüzüne götür. (Faust-s.7)

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

  • İleti 33
  • Oluşturma
  • Son yanıt

En Çok Yazanlar

  • A.U

    6

  • Aurora Borealis

    6

  • Darkforest

    3

  • Ryoko Yoichi

    2

Hoşuma giden ya da ilgi çekici bulduğum sözlerle satırlarla karşılaşıyorum ancak şuan hepsini çok hatırlayamıyorum.

Başlığı çok merak ettim ve her sayfayı okudum gerçekten keyifli bir başlık olmuş tebrikler=) Okuduktan sonra aklıma gelen ilk şey Brahms'ın sayfasındaki bir söz oldu ve yazmak istedim.

Bir süre önce klasiklerle ilgili bir ansiklopedi okumuştum.

"Size yaşamımla ilgili güzel ve ciddi bir şeyler anlatmıyorsam, bunun nedeni, notalarımın bana daha ilginç gelmesidir."

***

Ve alakasız olarak herkese sorayım. Okumayı çok istediğim bir kitap var ancak tr çevirisi yapılmamış. Çevirinin zamanı veya çevirmek için alan birisi olup olmadığını ben takip ediyorum ancak gözümden kaçadabilir bununla ilgili bir haberle karşılaşan olursa lütfen yazabilir mi? "The Book of Five Rings" -Miyamoto Musashi (ingilizce çevirisini yapan William Scott Wilson)

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

  • 2 hafta sonra...
  • 4 ay sonra...

Yaklaşık olarak M.Ö 540 ile 480 yılları arası yaşamış olduğu tahmin edilen bir filozofun günümüze kalan sayılı birkaç öğretisinin toplandığı bir kitaptan birkaç cümle:

*Aynı şeydir yaşayan ve ölen,uyanık ve uyuyan,genç ve yaşlı.Çünkü sonrakiler öncekilerle,öncekiler sonrakilerle yer değiştirir.

*Beklenmeyeni beklemezsen onu bulamazsın.Çünkü ne bir iz vardır ne de bir yol.

*Savaş her şeyin babası ve kralıdır:Kimini tanrı,kimini insan olarak ortaya çıkarır;kimini köle,kimini özgür kılar.

*En bilge sayılan kişinin bildiği ve koruduğu şey sanılardır.

*Mutluluk bedensel hazlardan kaynaklanmış olsaydı,öküzler yemek için burçak bulduklarında,onlara mutlu varlıklar derdik.

*Tanrı iseler ne diye arkalarından ağlıyorsunuz?

Arkalarından ağlıyorsanız ne diye kendilerini hala tanrı kabul ediyorsunuz?

Herakleitos - Fragmanlar

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Geçenlerde başladığım bir kitap Ursula k. le guin "Marifetler"

Hoş bir kitap ilgisini çekenlere tavsiye edebilirim. Ancak türkçe çevirisinin kapağı gerçekten itici. Orjinal kapağı çok daha güzel. Bu kitabın 2. bölümünde ki ilk iki paragrafı çok sevmiştim ancak son iki cümlesini yazacağım .

-...Ölüm hikayeleri bitirdiğini zanneder. Hikayelerin onunla birlikte değil, onun içinde bittiğini anlayamaz.

Diğeri de yine aynı kitapta başka bir bölümden;

-...Hep tuhaf bir halkın içindeki bir yabancı olarak kaldı, onları ne kadar sevse ve ne kadar sevilse de bu böyleydi.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

  • 3 ay sonra...

"Kaderini ancak kendin keşfedebilirsin. Senin için hazırlanmış yolu ancak sen görebilirsin. Orası kalbinin seni davet ettiği yoldur. Nasıl ki koza kelebeği bilmez, halbuki kaderidir onun kelebek olmak! Ancak cesur olursa, cesaret ederse bir yumağın içinde sıkışmış kalmışlıktan, kabuğunu kırarak gökyüzüne, özgürlüğe kanat çırpar.

İşte insanoğlunun hikayesi budur. Asla kaderini baştan bilmez ve eğer geçilmemiş yollardan geçmez, açılmamış kapıları açmazsa, sonunda bir anlamda açılmadan iade olacaktır."

Koza Kelebeği Bilmez - Robin Sharma

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Küçük Ağaç'ın Eğitimi (Forrest Carter) genel olarak çok güzel olan bu kitabın"Söğüt John " adlı bölümünün sonlarına doğru olan bazı yerler çok hoşuma gitmişti. Onu yazacağım biraz uzun olucak ama... =>;

"...Bir keresinde, koltuklarımıza oturduktan sonra, uzun bir bıçak buldum. Büyükbaba'nınki kadar uzundu vegeyik derisi, püsküllü bir kılıfı vardı. Büyükanne dedi ki Söğüt John onu bana vermiş. Bu, yerlilerin hediye verme biçimidir. Bir nedenle yapmadıkları ve niyetli olmadıkları sürece sunmazlar.Bulmanız için bırakırlar. Layık olana kadar hediye almazdın ve layık olduğun bir şey için teşekkür etmek ya da gösteri yapmak aptalcaydı. Ki bu mantıklıydı.

Söğüt John'a beşlikle iri bir kurbağa verdim. Pazar günü. Söğüt John bizi beklerken paltosunu bir ağaca astı. Böylece ben de iri kurbağayla beşliği cebine sokuverdim. Su kaynağında yakaladığım büyük bir kurbağaydı ve devleşene kadar böceklerle beslenmişti.

Söğüt John paltosunu giydi ve kiliseye girdi. Vaiz herkesi başlarını eğmeye çağırdı. İnsanların soluğunu duyabileceğin kadar sessizdi. Vaiz dedi ki "Tanrım..." Aynı anda iri kurbağa derin ve yüksek sesle "LARRRRRRRRRRUP!" dedi.Herkes yerinden sıçradı ve bir adam kiliseden kaçtı. Bir adam bağırdı, "Ulu Tanrım!" Bir kadın haykırdı, "Tanrı'ya dua edin!"

Söğüt John da sıçradı. Elini cebine soktu ama kurbağayı çıkarmadı. Bana baktı ve gözlerine gene o parıltı geldi; bu kez o kadar uzak değildi. Sonra gülümsedi! Gülümseme yüzüne yayıldı, gittikçe genişleyerek... Ve kahkaha attı! Herkesin ona bakmasını sağlayan derin, parlayan bir kahkaha. Söğüt John onlara hiç mi hiç dikkat etmedi. Korkmuştum ama ben de kahkaha attım. Söğüt John'ın gözleri yaşarmaya başladı.Yüzünün kırışık ve buruşuklarından aşağıya aktı. Söğüt John ağladı. " ...

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

  • 9 ay sonra...

Kumral Ada~Mavi Tuna, en sevdiğim kitaplardan biridir. Buket Uzuner'in, tek taraflı(?) bir aşk hikayesini, bir erkeğin ağzından bu kadar başarılı bir şekilde nasıl aktarabildiğini de merak etmeme sebebiyet vermiş kitaptır aynı zamanda.

Birkaç alıntı yapıyorum ama spoiler taginde bulunan kısım, kitabın beni asıl altüst -hatta darmadağın- eden yeri.

"Yorgun gülümsedi. O zaman hüzün saçıldı her yana. Üstüme bulaştı. Elledim. Kumral renkteydi."

"(...) Kız kuzeni görenler onun güzelliğinden hemen etkilenir ve ona övgüler yağdırırdı. Bu sırada eli ayağına dolaşan ve nereye koyacağını bir türlü bilemediği güzelliğiyle çaresiz kalan zavallı kız kuzeni yalnız bırakan Ada beni yakalar, kendinden emin ve o şahane sesinde küçük ürpertilerle fısıldardı:

"Sen de onu çok güzel buluyor musun Mabelciim?"

Böyle bir şeyi nasıl olup da düşünebildiğine şaşkınlıktan ağzım açık kalır, herkesin duyacağı biçimde bağırırdım:

"Bence sen dünyadan bile güzelsin Ada!" (Ertesi yıl evreni öğrenecek ve "evrenden bile güzel" olduğunu söyleyecektim.) (...)"

"Sen hiç kimsenin olamayacağı kadar çok şeyimsin benim... Yüreğimde sana ayrılan yer herkesinkinden büyük. Yalnızca bir arkadaş, bir kan kardeş, bir sırdaş, birçok yakın dost değil, bir büyük sevgisin sen... Yanında sonsuz şımarabileceğim ve hâlâ kaybetmekten korkmayacağım tek kişi... Yani biraz annem, yani biraz babam, hatta hiç görmediğim dedem, belki hiç doğmayacak oğlum... Sonra daimi hayranım, ve tabi dokunulmamış sevgilim... Sen benim masumiyetimsin Tuna... Benim en yakınımsın! Aslında belki öbür yarımsın? Bütün bunlar ne demek anlıyor musun? hı?"

Gözlerimi yumdum. Söylediklerini kana kana içtim, ama hâlâ susuzdum. Çünkü, duymak istediğim sözcükler yoktu söyledikleri arasında.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

  • 2 yıl sonra...

Kürk Mantolu Madonna

"Bir kadının bize her şeyini verdiğini zannettiğimiz anda onun hakikatte bize hiçbir şey vermiş olmadığını görmek, bize en yakın olduğunu sandığımız sırada bizden, bütün mesafelerin ötesindeymiş kadar uzak bulunduğunu kabule mecbur kalmak acı bir şey."

Simyacı,

"Bir kervancının getirdiği kitabı eline aldı Simyacı.Kapağı yoktu kitabın, ama gene de yazarının kim olduğunu anladı: Oscar Wilde’dı yazar. Kitabın sayfalarını karıştırırken, Narkissos’u anlatan bir öyküye rastladı.

Narkissos’un, kendi güzelliğini her gün bir gölün sularında seyretmeye giden bu yakışıklı delikanlının efsanesini biliyordu Simyacı. Bu delikanlı kendi görüntüsüne öylesine vurgunmuş ki, günün birinde göle düşüp boğulmuş. Onun göle düşüp boğulduğu yerde de bir çiçek açmış, bu çiçeğe nergis adı verilmiş.

Ama kendi yazdığı öyküyü böyle bitirmiyordu Oscar Wilde.

Tatlı su gölünün kıyısına gelen orman tanrıçaları Oreas’ların, gölü bir acı gözyaşı kavanozuna dönüşmüş olarak bulduklarını yazıyordu Oscar Wilde.

-Neden ağlıyorsun? diye sormuş Oreas’lar.

-Narkissos için ağlıyorum, diye yanıtlamış göl.

-Ne var bunda şaşılacak, demiş bunun üzerine orman tanrıçaları. Bizler ormanlarda boşu boşuna onun peşinde dolaşır dururduk, ama onun güzelliğini yalnızca sen görebilirdin yakından.

-Narkissos yakışıklı bir genç miydi? diye sormuş göl.

-Bunu senden daha iyi kim bilebilir ki? diye karşılık vermiş iyice şaşıran Oreas’lar. Her gün senin kıyılarına gelip sularına bakıyordu!

Göl bir süre sessiz kalmış.Sonra şöyle konuşmuş:

-Narkissos için ağlıyorum, ama onun yakışıklı olduğunu hiç farketmemiştim ben. Narkissos için ağlıyorum, çünkü sularıma eğildiği zaman, gözlerinin derinliklerinde kendi güzelliğimin yansımasını görebiliyordum.

-İşte çok güzel bir hikaye, dedi Simyacı."

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Forum Kuralları'mızı okudunuz mı?