Kisiliksiz 9 Mart 2012 Share 9 Mart 2012 Adı: Happy-Go-Lucky Süresi: 118 Dakika Gösterim Yılı: 2008 Türü: Komedi, Drama Yönetmen: Mike Leigh Senaryo: Mike Leigh Oyuncular: Sally Hawkins, Alexis Zegerman, Andrea Riseborough, Eddie Marsan KONU: 30’lu yaşlarında, ilkokul öğretmenliği yapan Polyanna ruhlu Poppy için her şey yolundadır. İşini sevmekte, ev arkadaşı ve kız kardeşi ile partilere katılıp yüzünden eksik olmayan tebessümüyle ömrünü sürüp gitmektedir. Aşırı pozitif tavrı ve karşısındakinin soğukluğuna rağmen; inatçı/alaycı tarzdaki iletişim kurma hevesi, kimileri için onu birazcık sinir bozucu biri yapar. Dünyaya gülücükler saçarak hayatına devam eden Ponny, her ne kadar etkin olmasa da etrafındaki somurtkan hayatı içten içe değiştirebilme arzusunu taşımaktan da geri durmaz. Yorumum: Klasik sinema anlayışında; ana karakterin, başına gelenler sonucu kendine dersler çıkartmasını, ruhen değişmesini bekleyerek izleriz. Bu değişim yolculuğu, hem filmi pür dikkat izlememizi sağlar hem de filmin derdini biz seyircisine anlatmasında kolaylıklar sunan bir şablondur. Ama kimi filmler daha çok bir belgeselci havasında durum değerlendirmesi yapmak için filmdeki, kimi zaman ana kimi zaman ise tüm karakterlere mesafeli yaklaşmamızı sağlamaya çalışır. Happy-Go-Lucky’nin ana karakteri Poppy’de, film boyunca hiç kaybetmediği iyimserliği ve –ara sıra keyifsiz ve düşünceli gözükse de- takındığı neşeli haliyle, en başından sevim(li)siz/sinir bozucu bir karakter. Kimimiz hayatlarının bir noktasında, Poppy gibi olmasa da Polyannamsı insanlar ile karşılaşıp; rutinimizin orta yerinde, gereksiz gördüğümüz mutluluk serpintilerine maruz kalmıştır. Filmin baş karakteri Polyannacılığın cennetinden gelme gibi bir üst versiyon olunca, biz -gayet ciddi- izleyiciler için baştan mesafeli durduğumuz bir karakter anlayacağınız. Yan ve yardımcı oyuncuların ise Poppy’nin tavırlarına göre, onunla uyumlu ve uyumsuz hareket edenler olarak ikiye ayrılmış, sıradan insan portreleri olunca; gene, kafadan üstünü çizgilediğimiz Poppy’nin varlığıyla baş başa kalmak durumunda seyre devam ediyoruz. Poppy’nin, kendi zıddı diyebileceğimiz Scott’ın mesafeliliği, bizim Ponny’ye olan mesafeliliğimizle aynı gerekçelerden ötürü gibi geldiğinden Ponny’ye karşı gösterdiği tepkiler ilk başlarda kendi içerisinde gayet yerinde ve mantıklı tepkilermiş gibi geliyor. Lakin film ilerledikçe ve sert gerçekçi dünyaya karşı tavrından taviz vermeyen Ponny’yi izledikçe, sinir bozuculuğu bizim açımızdan törpülenip onu öyle kabul etmeye başlamışken; Scott’un öfke söylemleri, giderek, paranoyakça, kendiyle çelişen ve mantıksızlık temellerinden güç alarak sarf edilmeye başlamasıyla “gerçekçiliğin” pekte hoş sayılmayacak kimi yanları ve bakış açıları gözümüzün önüne seriliveriyor. Film sonlarına doğru Poppy ve Scott arasında yaşanan gerginlikte Scott’ın Poppy hakkındaki görüşleri, film boyunca neşesini pekte kaybedemeyen Poppy ile hiç mi hiç uyuşmadığını görünce; bir bakıma pek ciddi ve şüpheci olan modern dünya bireylerini ve filmin başlarında Ponny’ye antipati duyan bizlerin temel fikir yapısını temsil ettiğini düşündüğüm Scott üstünden kendi kendimize hayatımızı nasıl çekilmez hale getirdiğimiz yüzümüze vuruluyor. Tabii bu irdelemesinde, Scott karakteriyle yaşananlara değin, satır aralarında “mutsuzluk ve endişelere” dair konuşmalar irili ufaklı olaylar yaşatarak, değerlendirmesini besleme hususunu elinden geldiğince iyi kotarmış filmimiz. Büyük kelamlar etmeden, var olma olasılığı pek güç olan neşeli ana karakteri vasıtasıyla hayata dair kötümser bakış açısını alttan alta bizlere sunulu veriliyor. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Önerilen İletiler
Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın
Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor
Hesap oluştur
Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.
Hesap OluşturGiriş yap
Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.
Giriş Yap