Jump to content
  • Kayıt Ol

Aku No Hana


painscream

Önerilen İletiler

46035l.jpg

Konu: Kasuga Takao kitap okumayı seven sıradan bir orta okul öğrencisidir, özelliklede Baudelaire's Les Fleurs du Mal adlı kitap onun için kutsal denilebilecek bir eserdir.Saeki Nanako adlı sınıf arkadaşına aşıktır ve deyim yerindeyse dünyasını aydınlatan bir güneş gibi görmektedir.Ama duygularını ona açmayı başarabilmiş değildir.Bir gün okul çıkışı kitabını sınıfta unuttuğunu fark eder ve sınıfa geri döndüğünde bir kız öğrencinin beden dersi elbiselerini sınıfta unuttuğunu görür.Öyle bakarken tesadüfen Nanako'nun olduğunu görür çantayı açıp elbiseleri incelerken bir ses duyar ve ne yapacağını bilemeden çantayıda kendisiyle birlikte götürür.Eve geldiğinde içinde suçluluk duygusuyla ne yapacağını düşünmektedir.Ertesi gün Nanako sınıf öğretmeniyle birlikte ağlayarak derse gelir.Elbiselerinin çalındığını söyler.Sınıf öğretmeni okulda bir sapık olabileceği söyler ve tüm sınıfta bir uğultu oluşur. Takao'nun suçluluk duygusuna birde sapık damgası eklenmiştir.Artık geri vermenin imkanı kalmamıştır.Oda elbiseleri son bir defa koklar ve bir kutuda sıkıca bağlayarak dolaba koyar.Artık o sevdiği kıza böyle birşey yapmış bir günahkardır.Ama Takao'nun başına gelecekler sadece bununla sınırlı değildir.

Çünkü; sınıfın asosyal ve soğuk kızı Nakamura Sawa'dan beklenmedik bir mesaj alır.Kız elbiseleri kendisinin çaldığını görmüştür. Şikayet edeceğini düşünen Takao ecel terleri dökmektedir.Ama kızın amacı bu değildir. Kız elindeki bu kozla Takao'nun hayatına müdahale etmeye başlamıştır.Çaresiz olarak isteklere boyun eğen Takao okul çıkışı gizliden akşam olana kadar Nakamura ile takılmaktadır.Okuldaki sorunlarına eve geç gelmeleride eklenmeye başladıkça Takao'nun psikolojisi iyice allak bullak olmuştur.Sevdiği kıza yaklaşmak bir yana, sevmediği bir kızın kuklası olmak günlük yaşamında büyük değişimlere yol açacaktır.

Chobits' in manga tanıtım başlığından alınmıştır.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Bu seride bu sezonda çıkıyor demek

Ne kadar çok güzel seri var. Lakin izleyecek vakit yok.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

gundamaster

Bu sezon izleyeceğiniz animelerin hepsini bir tarafa koyun, Aku no Hana'yı da öteki tarafa. Çünkü izleyeceğiniz hiçbir animeye benzemiyor kendisi.

Gerek animasyonu gerek karakterler üzerinde kullanılan sade çizimleri, anlatımındaki o gerici hava onu diğerlerinden ayırmaya yeten başlıca sebepler.

Açılış parçası sadece sarmaşık benzeri bir bitkinin büyümesi ile açılan bir anime daha var mı mesela? Bir çok seri açılış parçası ve klibine bu kadar önem verirken bu seri böyle cesur bir atılımda bulunmuş. İlk gözüme çarpan noktalardan biri buydu. Şarkı ne kadar güzel orası kişiden kişiye değişir.

Animasyona tekrar gelmek istiyorum. Değişik animasyonları seven ve günümüz klasik animasyonlarından sıkıldıysanız Aku no Hana size değişik bir deneyim sunuyor. Çizimlerdeki basitlik gözümüze parlak olarak sunulan plastik bebek gibi çizimlere kıyasla hazine gibi duruyor. Benzetmek gerekirse GYO'da kullanılan animasyon ve çizim tarzı bu seridekine oldukça yakın. Karakterlerin uzaktan karelerinde yüz çizmeyi gerek görmeyip sadece boş bırakmışlar plan yaklaştıkça da yüz, göz ve diğer kısımları belirginleşmeye başlıyor. Yine enteresan bir yaklaşım.

Müzikler çok dengeli ve sahnelere uyumlu. Psikolojik havası olan bu seriye hakkını verecek nitelikte kompozisyonlar yapılmış. Bitiş parçası çok ürkütücü. İzleyeni çivi gibi sandalyeye mıhlayan bir ses ve ritme sahip.

Anime başlamadan mangasının ilk bölümü okumuştum. Orada karakterler daha ufak gözüküyordu anime de daha gerçekçi yaklaşılıp lisedeki karakter tiplerine uygun şekilde tasarlanmışlar. Bence çok yerinde bir hareket olmuş. Belki de seriyi bu kadar gerçekmiş gibi hissettirmelerinin başında bu tercih başta gelebilir.

Bu kadar teknik analizden sonra bir de bölümde neler olmuş ona geçelim

Bölüm 01:

Kasuga kendi halinde sürekli kitap okuyan bir karaketer ve sınıfın en güzel kızı (ya da ona öyle görünüyor bildiğin çirkin, tipsiz bir şey. Gerçi animede güzel kız da yok ya)Saeki'ye fazlasıyla aşık. Sınıf içinde sürekli onu gözlüyor göz göze geldiklerinde ise utancından kafasını hep başka yere çeviriyor. Kasuga okuduğu kitaplarla kendisini arkadaşlarından daha üstün bir yere koymuş durumda ve bunun kızlar açısından ona bir katkı sağladığını düşünmekte. Kaypaklığın da bu kadarı. Kasuga sınavlardan ortalama not alan, sınıfta veya evinde kitap okurken sürekli başka alemlerde kendini bulan tipik bir liseli. Okul içinde şekillenen olaylarda ilk başta karakterleri tanıyoruz. Sınıfta yapılan sınavın notları açıklanırken Kasuga'nın arkasında oturan sessiz ve gözlüklü Sawa'nın adı okunur ve notu öğretmen tarafından herkese ifşa edilir. Öğretmen kendisiyle yine sıfır aldığı için dalga geçmektedir. Sawa kimsenin beklemediği bir tepki ile öğretmenine küfreder. Öğretmeni tepki verip kıza elini kaldırmak istediğinde Sawa'nın onu yiyecek gibi bakan gözleriyle irkilir ve dersten sonra onu başka bir yere gitmekle cezalandırmakla yetinir.

Kasuga içindeki Saeki aşkı yüzünden arada imgeler halinde ekranda görünen şeytanın çiçeği yavaş yavaş büyütmektedir. Böyle bir imge ile anlatılan hikaye daha sonra bir çok süprize gebe gibi duruyor.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

İlkbahar sezonun en çok beklediğim 3 serisinden birisinin bu kadar kötü bir seri çıkabileceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Kameraya yaklaşana dek ağız yada burunlarını görmediğimiz karakterler, 70'ler serilerinin fersah fersah gerisinde kalacak kötü Opening - Ending sekansları, arka planın neredeyse sürekli sessiz olması (bunun ambians yaratma amaçlı özel bir seçim olmadığı çok açık) ve amatör oldukları her hallerinden belli seiyuu'larla Aku no Hana, sarsıcı bir Manga'nın heyecan yaratıcı uyarlamasından çok Naruto Vs Pain savaşının çizimlerini işkence niyetine zap'lamadan izlemeye benziyor. Ev çizimleri ve arka planlar şu yada böyle çizilebilirken hareket eden herşeyi gördüğünüzde mideniz kalkacak ve seriyi bırakmak için her saniye artan bir acı hissedeceksiniz. Beklenti yaratıcı yapımlarda seriler teknik zayıflıklarını kimi zaman hatırlanabilir ekipler/isimlerle, kimi zaman ince detaylarla, gerçekten sıkı esprilerle, parlak fikirlerler/seri sonrası üzerinde konuşulup tartışılabilecek başka olasılıklarla ve oldukça hatırlanabilir karakterler/diyaloglarla (Bkz Gundam külliyatları) örterler, bunlar büyük bütçeli yapımlardan ziyade bilhassa minimalist konulu yapımlarda (Bkz. Welcome to the NHK, Boogiepop Phantom, Serial Experiments Lain, My Youth Romance Comedy Is Wrong As Expected) önem kazanır. Aku no Hana eğer ticari amacı olmayan bir web episode serisi olsaydı kabul edilebilirdi ama bu haliyle üzerinde para harcanmayan projelerin ne denli berbatlaşabileceğinin bir göstergesi. Seride ne en ufak bir reji ne de bir kurgu emaresi yok. 7 bilemedin 8 dakikada anlatılabilecek olaylar bir bölüme doldurulmuş. Bölüm değil, adeta bitmemiş bir fragman izlediğim kanısına kapıldım ve açıkçası bölümü bitmesine saniyeler kala artık sabrımı taşıran bu MB israfını HDD'imden sildim. Açıkçası geçen sezondan beri Gyrozetter'dan daha kötü bir Anime görebilecek miyim diye merak ediyordum, Aku no Hana bana Gyrozetter'ı bile eğlenceli ve kaliteli göstertmeyi başarttı! Uzak durun, sevdiklerinizden uzak tutun.

1 / 10

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Bakayalo

Peşinen söyleyeyim: Akuma_Blade'in yorumunu iyi ki önden okumamışım. Gerçi zevklerimizin fena hâlde farklı olduğunu zaten bildiğimden, muhtemelen okusaydım da sadece olumlu bir önyargı edinmeme neden olurdu; ama yine de özen/özensizlik gibi nispeten objektif olduğunu düşündüğüm bir konuda bu kadar gömen bir değerlendirme bu animeye hiç başlamamama neden olabilirdi.

Ağır tempo sevmeyen insanlardan mısınız? Bu animeden uzak durun. Şöyle de bir referans noktası vereyim: "2001: A Space Odyssey"nin yönetmenin kurgusu versiyonunu sıkılmadan izleyemiyorsanız buna girmeyin.

Animelerde nadir gördüğüm bir yönetmenlik gayreti var bu dizide. Karakterlerin neredeyse birer silüet olarak bırakılması şu mesajı veriyor: iletmeye çalıştığım tek şey duygu. Açılış şarkısı da dahil olmak üzere 21 dakika boyunca sadece giriş yapıyor. 21:00 noktasından itibaren kapanış şarkısının da dahil olduğu 2 buçuk dakikada feci bir gerilimle son derece yoğun bir şekilde gerçekleştiriyor bu duygu iletimini. Bu demek değil ki 21 dakika atlayıp ordan girin. Atlamayın. Baştan itibaren seyredebiliyorsanız seyredin, seyredemiyorsanız Alt+F4 > Shift+Delete. "Herkese göre değil" hafif kalır, 30 küsür yılda insan ırkının genel dağılımına dair edindiğim izlenime istinaden en azından %95'e göre olmadığını kolaylıkla söyleyebilirim. Hasbelkader geri kalan %5 içinde iseniz, kolay kolay bulamayacağınız kalitede bir anime sizi bekliyor olabilir. İlk bölüm sonunda sadece "olabilir" diyebiliyorum elbette, gerisini seyredip görücez.

Açılış şarkısı epey alakasız olmuş. Aman aman bi güzelliği de olmadığından, niye tercih edildiğini hiç anlamadım. Onun haricinde ise müzikler on numara. Arkaplan müziğinin ilk yarıda neredeyse hiç olmaması, ikinci yarıda ise iki defa kısık sesle başlayıp belirginleşerek ilerlemesi, anlatımla mükemmel bir uyum içinde olduğundan, takdire şayan. Konuşma olan kısımlarda genellikle müzik falan yok, olsaydı rahatsızlık vermekten başka bir şey yapmazdı. Kapanış şarkısının sentetik bir konuşma olarak girip yavaş yavaş müziklenmesi ve müziklendikçe temposunu arttırması enfes olmuş; defalarca dinledim, yine de doyamadım. Aşırı dozda depresif etkisi olacağından endişe ettiğimden, fazla dinlememeye özen göstereceğim.

Özen dedim de... Akuma'nın bazı yorumlarının tersini söylemezsem eksik kalacak bu değerlendirme. Öncelikle, başta da söylediğim üzere, yönetmen (reji) varlığını her an hissettiriyor. Baştan sona üzerinde uzun uzun düşünülmüş, nerden gelip nereye gideceği ve nerelerden nasıl geçeceği özenle planlanmış (kurgu), apatiyle başlayıp dayanılması zor bir tekinsizlik hissiyle biten gayet özenli bir duygu aktarımını (atmosfer) son derece dengeli bir şekilde icra eden bir bölüm seyrettik. Seslendiricilerin alabildiğine nötr, nerdeyse duygusuz sesleri, bu atmosferi çok iyi destekliyordu. Gerilimin bölüm sonunda zirveye çıkıp zirvede bırakılması kolay kolay altından kalkılamayacak bir stratejiydi ve başarıyla uygulanmıştı. Sırf bu bile animenin bu bölümüne 10 üzerinden 10 vermek için yeterli sebeptir. Üstüne o orijinal kapanış şarkısı ve gelecek bölümün fragmanı yerine verilen ekstra gerilimle "up to 11" olmuş resmen. Hitchcock halt etmiş, öyle pis bi şey (biraz abarttım mı acaba ^^;).

"Kötülük Çiçekleri"ni okumamış olmanın bir eksiklik olacağı izlenimi edindim bölüm sonunu seyredinceye kadar. Sonu seyrettikten sonra, yönetmenin bu sorunu da ustalıkla çözeceğini bekliyorum. Yine de muhtemelen mangaya ve animeye adını veren kitabı okumuş olmak daha derin bir seyir deneyimi yaşamanızı sağlayacaktır. Şahsen sıraya koydum, bu hafta içinde okuycam. Tercüme şiire inanmam, Fransızcam da yok; ama İngilizcesi yeterince fikir verecektir sanırım. Baudelaire okuyacam diye oturup da en nefret ettiğim dili öğrenecek değilim4645645

Gelelim altyazıya. GG'nin tercümesi yeterince iyi. Yer yer fazla serbest davrandıkları izlenimi edindim ama hikâyenin akışına zarar vermiyor. Font seçimleri ise bu sefer ancak idare eder olmuş. Diyaloglarda kullandıkları font aman aman bir özelliği olmamakla birlikte rahatsız da etmiyor. Kapanış şarkısının fontu mükemmel bir tercih olmuş. Açılış şarkısında ise o kadar sade bir arkaplanda siyah ve konturlu (outline) yazı biraz rahatsız ediyor. Sarı-yeşil ağırlıklı, mat ve sürekli bir arkaplan üzerinde, kırmızı ağırlıklı bir renk seçilseydi o font pekâlâ kontursuz kullanılabilirdi. Ama açılış şarkısı zaten yerini yadırgadığından o kadar önemli değil, nasılsa bi daha seyretmiycem açılışı :P

İlk bölüm için bu kadar yeter. İlk bölümün notunu verip bırakayım: 11/10.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Seriyi konusunu okumadan izledim. Kitaptaki o çiçek ve o çiçeğin uyanması ile ilgili bir şey olacak sanıyordum. Şimdi okudum da öyle bir şey olmayacak muhtemelen.

Seri çizimleri açısından eleştiri olacak muhtemelen bol bol. Almasına katılıyorum. Çizimleri sevmedim, arka plan sesleri pek yok ve karakterlerin dibimize gelene kadar yüzü, gözü, ağızı yok.

Bu seriyi izleyeceksem mangaya bakmadan izlemem lazım ki mangadaki çizimler ile alakası yok zaten. Çizim için değil sadece konu için izleyeceğim seriyi.

Süper demenin abartı olacağını düşünüyorum. Berbat değil belki ama süper de değil hem daha ilk bölüm yayınlandı. Gelecek bölümü merak ettirdi ama bakalım. Umarım bekleneni verir.( Şu an çoğu kişiye göre bekleneni vermedi gerçi.)

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Çizimler konusunda interneti resmen ayağa kaldıran, öğle saatlerinden beri söveni/seveni eksik olmayan bir anime oldu çıktı. Gerçi buna çizim demek de zor, bildiğiniz rotoskop yapmışlar. Aklıma direkt Scanner Darkly ve kıymetlim Waking Life geldi ama sonra rotoskop kullanılan bir anime hatırladım: Trapeze (aka Kuuchu Buranko). Biraz araştırma sonucunda her iki serinin ortak noktası olan isme ulaştım: Senarist ve Yapımcı Ishikawa Manabu. (Daha fazla araştırmadım, belki başka organik bağlar da vardır)

Başkarakterin odasına ve hayatına bir Buddha heykeli gibi hükmeden Charles Baudelaire'in isim babalığı yaptığı bir anime için 1915'de icat edilen rotoskopun kullanılması hayli manidar. Evet, uzak planda karakterlerin suratları yok zira kamera da bir insan gibi aktarılmak istenmiş. İnsan gözü nasıl ki uzaktaki birinin suratını seçemez, yalnızca silüetini ayırt ederse serideki kameranın da aynı işlevi görmesi amaçlanmış. Hoş, rotoskop seçildikten sonra o suratın da zaten gösterilmemesi gerekir, o da ayrı konu.

Yorum yapan herkes arka plan müziklerinin noksanlığından bahsetmiş. Bölümü bir kez de kulaklıkla izlemeyi deneyin. Sürekli ses var ve müthiş irite edici bir piyano var. :)

İşin yönetim tarafında bakayalo'ya katılıyorum. Bence de kurgu hem tek başına hem de atmosferi destekleme açısından son derece başarılı. Hiçbir artısı yoksa, sırf Kasuga'nın evveliyatını çıkarttığı ve mevcut halini azami tanıttığı için bile takdir edilmeli.

Fakat seslendirmeler... dalgalı (en nazik bu kadar çıktı). Ya da en azından Kasuga'nın arkadaşları bir an önce ölürlerse serinin seslendirme faslı da rayına oturur diyebilirim. Ölmek demişken, o OP'yi yapana da "lönk!" diye oraya koyana da uzun ömürler diliyorum... ama paralel bir evrende. Umarım ilk ve son kez bu eziyete maruz kalmışızdır.

Kitabı okuyacak veya okumuş olanlar birkaç mısranın birebir canlandırıldığını görebilirler (öğretmenin kağıdı buruşturması gibi) ama bunun seriye ekstra bir katkısı var mı... bence yok. Öyle görünüyor ki kitabın ana teması (melankoli, kötülük ve cinsellik) üzerinden ilerleyip modern bir uyarlama yapılacak (kitapla ilgili çabucak bir Wiki/Viki araştırması yaparsanız genel fikri kaparsınız). Bu arada, kitabın Fransızcası da efsane devrik cümlelere sahipken Türkçeleri de efsane kelimesine yeni bir perspektif katarlar :)

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

walla tanıtımdan baktığımızdda ne yalan söliyeyim hoşuma gitti tanıtım için teşekkürler hocam ellerine salık

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Birbirinden çok farklı yorumlar var. Sembolizmin önemli isimlerinden Baudelaire işin içinde kaçınılmaz oluyor bu. Ki sanırım yapımcıların istediği de bu yöndedir.

Animeler ilk duyuruldukları vakit afişlerine bakıp karar veririm. Aku no Hana için olan fikrim vurmalı kırmalı bir shounen türünde olacağıydı ama fena yanılmışım. :D İyi ki yanılmışım diyorum. Psikolojik yapımlar en sevdiğim yapımların başında gelir.

Animasyon tekniği iyi olmasa da beni rahatsız etmedi. Zaten buna pek fazla önem veren biri de değilimdir. Hikaye anlatımı iyi olmalı benim için. Seri açısından bakarsak bu teknikle diğer animelerden epey bir sıyrılıyorlar. Ama alışkın olunmayan bir şey ve iyi olmadığı için de izleyici kaybettiriyor. Animedyum'un dediği gibi insanlar nefret etsin diye yapılmış. :)

Bölümün içeriğini gelirsek ana karakter Kasuga'yı 20 dakika boyunca tanıtan bir bölümdü. Kitap okumayı oldukça seven biri ve okuduğu kitaplar da boş beleş şeyler değil. Ama kitapları kız etkilemek için okuyor ve arkadaşlarına olan üstünlüğünü kitapların sağladığını söylüyor. Bu yönü hoşuma gitmedi. Madem bunlar için okuyacaksın niye bu kadar kasıyorsun? :)

Son olarak açılış ve kapanışla ilgili bir şeyler söyleyeyim. Açılışı pek sevmedim, şarkı alakasız olmuş biraz. Kapanışsa dinlenebilecek en ilginç kapanışlardan birisi. Yavaş yavaş başlıyor ve temposu gittikçe artıyor. Oldukça gerici bir şarkı. Bana Litchi De Hikari Club mangasını anımsattı.

Şimdilik ne kötü bir seri ne de çok iyi bir seri, gelecek bölümleri bekleyelim bakalım.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

konusuna bakmaya gerek bile duymadım bu cizimlerle benden alacağı not 1/10 anime kendisini izletmiyorki konusunu anlayalım 3-4 dk anca dayandım izlerken benim tarzım değil bu tarz cizimler beklentimin cok aşağısında geldi anime......

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Bakayalo ve animedyum'un yorumlarına katılmakla birlikte belirtmek istediğim bir nokta daha var. Bence bu animenin bir çok iyi noktası içinde animeye en fazla doğallık katanı baş karakter ve arkadaşlarının sesleri (seiyu'ları). O kadar doğal konuşuyorlarki sanki anime değilde yoldan geçerken bir Japonun konuşmasına kulak misafiri olur gibi. Sadece bu bile bu seriyi izlemem ve 100 üzerinden 100 vermem için yeterliyken bir de bu kadar sağlam bir konu bu kadar marjinal bir çıkış ve bu kadar sağlam bir ending+ost sahip olması puan barının kırılıp 10 üzerinden 11 falan olmasını sağlıyor (bakayalo gibi). Tek kelimeyle baş yapıt olacak gibi. Bu arada Kuuchu branko da çok hoş bir animeydi bence. Onunla alakalı olabileceği nedense aklıma hiç gelmedi.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

1 bölümden bu kadar sonuç çıkarmayın. Hele bir seri bitsin. Seriyi baş yapıt yaptınız. Tamam güzeldir de fanboyluğa da lüzum yok. :D

Seri başında Episode 1. Total 13 diyordu. 13 bölüm olacakmış zaten MAL koymuş bile 13 bölümü. Bakalım 13 bölümde neyi ne kadar anlatacaklar?

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Fanboyluk olarak algılıyorsan sana kalmış. Zaten bölümü değerlendiriyoruz burada. Puanlamalar birinci bölüm için yapılmış. En azından ben birinci bölüm için yaptım. Ve böyle giderse baş yapıt olur dedim. Bşka da bir şey yok.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Mangadan animeye uyarlayanların yaptığı bir trolleme resmen. "Acaba gerçekten bu kadar yerilmeyi hak ediyor mu?" diye önce mangasına sonra da 1. bölüme bir göz attım. Fakat ilk bölümün sonunu getiremedim. Şaka gibi bir açılış parçasından sonra 10 dk kadar izleyebildim. Şu adam benim düşüncelerimi aynen aktarıyor.

Sevdiklerinizi ve kendinizi bu illetten uzak tutun.

  • Beğeni 1
Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Bakayalo

Nihayet manganın mevcut 43 fasikülünün tamamını okudum. Bessatsu Shounen Magazine'de yayımlanıyormuş; her ay aldığım dergi olduğundan, Japoncası da pek zor olmadığından, bundan sonra da mangayı takibe devam edicem. Burası manga tartışma başlığı olmadığından, mangayı kısaca değerlendirip anime hakkındaki değerlendirmemin güncellemesine ve ikinci bölüm izlenimlerime geçicem.

Manga harika. Hikâyenin anlatımı her şeyiyle mükemmel; temposu, kurgusu, genel tonu falan... Bana yersiz gelen bir tek şey var, o da karakterlerin ortaokul çocukları olması ve zaman atlamasından sonra liseliler olarak devam etmeleri. Aktarılan hikâyenin 13-14 yaşında (orta 2'deler) çocukların başından geçebileceğine inanmak zor. O yüzden "harika"da kalıyor, MAL'daki değerlendirme ölçütleri çerçevesinde "harika"nın rakam değeri olarak 10 üzerinden 9 veriyorum mangaya. Bu inandırıcılık sorunu başlangıçtan geldiği için, ilerleyen fasiküllerde bu notun yükselmesi muhtemel değil. 43 fasikülde harika bir anlatım ortaya koyan mangakanın bu saatten sonra bozmasına da pek ihtimal vermiyorum; dolayısıyla büyük ihtimalle manga tamamlandığında da benim nezdimdeki puanı değişmeyecek, 9 olarak kalacaktır.

Manga animeye aktarılırken karakterler (en azından fiziksel görüntü itibariyle) liseli olmuş. Bu, ileride yaşanacak olayları daha inanılır kılacağından, desteklediğim bir tercih. Yeter ki bu tercihi tutarlı kullansınlar.

Manganın sevenleri animedeki çizimleri beğenmediler. "Deneysel takılacaksan kenarda köşede kalmış bi mangadan git ya da manga uyarlaması yerine orijinal animasyon yap; bu kadar sevilen bir mangayı alıp da deney malzemesi yapmak okuyucuya saygısızlıktır" mealinde bir değerlendirmeleri oldu. Haksız sayılmazlar, ama evvela hedefi pek doğru seçmediklerini söyleyeyim: mangaka da bu işin içinde, hattâ başında. Ortada bir trollük varsa (ki hakikaten var, ama öyle trollük olsun diye trollük değil, birinci sınıf trollük) baş trol mangaka. Nitekim ilk bölüm bittiğinde, manga ciltlerinin sonunda çizilen hâliyle mangaka karşımıza geliyor ve "Haftaya da seyredin lan 'kusomushi'ler!" diyor. Uyarlamaya ilişkin mangaka ve yönetmen ile yapılan bir mülakatın İngilizce özetini de buldum bi yerde, bi ara tercüme edip koyucam buraya, yeterince açıklayıcı olacaktır bu işin hangi saiklerle yapıldığına dair. Şimdilik şunu söylemekle yetineyim: Ortada deneysel bir çalışma yok, ortada trollük var ve trollük böyle yapılır.

Mangayı okuduktan sonra çizimlerle ilgili şahsi değerlendirmem şöyle: Bir kere mangada da öyle aman aman bir görsel şölen yok. Ayrıca arkaplanlar (mangakanın da bizzat ifade ettiği üzere) yine fotoğraf üzerinden çizilmiş; karakter çizimleri de bildik manga tarzına yakın olmakla birlikte biraz daha gerçekçi, özellikle baş karakter. İki önemli yan karakterden biri olan Nakamura'nın mangada hayli sevimli bir kız olarak çizilmiş olmasına rağmen animede alabildiğine sevimsiz olması çok tepki çekti, hattâ animenin ilk bölümüyle ilgili manga ile karşılaştırma bazlı nefret yorumlarının çoğunda Nakamura'nın çizimi ön plandaydı. Bence hikâyenin devamı boyunca yavaş yavaş tanıdığımız Nakamura karakterine iki tarz da yakışmamış. Mangadaki Nakamura fazla sevimli. Herkesin tedirgin olduğu, daha ilk fasikülde (ve animenin ilk bölümünde) sınıf içinde hocasına söven bir kızın, başlangıçta böyle çekingen, ürkek, narin ve sevimli bir karakter olarak çizilmesini garipsedim. Animedeki sevimsiz çizim de hikâyenin devamında tanıdığımız ve anlayışla karşılamaya başladığımız Nakamura karakteri ile uyumsuz, içinde kötülükten başka bir şey barındırmayan, Sayonara Zetsubou Sensei'deki Mitama Mayo karakteri gibi bir izlenim veriyor. Daha kısa ifadeyle, animedeki Nakamura karakterinin çizimi, karaktere bir sığlık vermiş. Bu animenin de sığlaşmasına neden olur mu olmaz mı, onu bekleyip görücez, olmayacağına kanaatim var şahsen.

"Çizimlerin nesine takılıyorsun, neticede video üzerinden çizim değil mi bunlar?" diyecek olanlar, Nakamura'yı oynayan seiyuu'nun şu fotoğrafına bi baksın: http://myanimelist.net/people/655/Mariya_Ise Bu kadından animede görünen Nakamura'yı çıkarmak ancak kasıtla olur. Neticede video üzerinden çizilse de bunları birileri çiziyor ve neyi nasıl çizeceğini seçiyor. Yamada karakterini oyuncuya gayet benzer bir şekilde çizmişler. Kojima karakterini oyuncudan uzaklaştırmış, mangadaki Kojima'ya yaklaştırmışlar. Saeki karakteri oyuncu ile mangadaki liseli Saeki'nin arasında olmuş...

Bu arada, gittiğiniz sayfalarda da görmüşsünüzdür, seiyuu'ların hepsi amatör falan değil, bazıları gayet tanıdık. Rotoskopi ile uyumlu olsun diye animelerde her zaman yaptıklarından farklı, daha doğal, daha gerçekçi seslendirme yapmışlar. İlk iki bölümde bu durum bana zerre kadar rahatsızlık vermedi. Kusogaki gibi fazladan etkileyici de bulmadım bu seslendirmeyi. Bence olmuş, o kadar.

Gelelim ikinci bölüme. İlk bölümün baştan sona biriktire biriktire getirdiği tekinsizlik hissinin üstüne ikinci bölümde bazı yerler beni güldürdü ve havayı dağıttı. Bu dağınıklık uzun sürmedi, kısa sürede toparladı; ama ilkindeki kadar karanlık ve atmosferden ibaret bir bölüm seyretmedik. Safi atmosfer iyi işlendiğinde bana büyük haz veren bir şey olduğundan, bunu kendimce bir düşüş olarak gördüm. Ama sonradan animenin ilk bölümü üzerine konuştuğum bir arkadaş da atmosferden başka bir şey olmamasını sıkıcı bulduğunu söylemişti; böyle düşünenler muhtemelen ikinci bölümü daha az sıkıcı bulacaklardır.

İlk bölümde başvurduğu özenli müzik kullanımının seyirci nezdinde makes bulmadığını gören yönetmen, bu bölümde daha az rahatsız edici müzikleri daha yüksek volümde kullanmış. Kötü olmamış; ama ilk bölümde iyi olmuştu, bunda iyi de olamamış.

Olaylar gelişmeye başladı. Bakalım 13 bölümde olayların ne kadarı aktarılacak, mangadaki olay örgüsünden ne zaman sapılacak, nereye sapılacak... Seyredip görücez.

Manganın 43 fasikülü ve animenin 2 bölümü sonrasındaki izlenimlerimin özeti:

Bu anime, manga okuyucularına yapılmış bir trollük. Manganın sevenleri hemen atlamasın "bak gördün mü" diye, çünkü manga da shounen manga okuyucularına yapılmış bir trollük. Manga da anime de birinci sınıf trollük, mangaka da yönetmen de birinci sınıf trol. Mangada trollük özenle maskelenmiş, animede göstere göstere yapılmış, fark bu. Trollüğü göstere göstere yapmak zordur, devam ettirip ortaya birinci sınıf bir eser koymak daha da zordur; ama bu anime hâlâ bu sezonun en iyisi olmaya da şaheser olmaya da aday. İkinci bölüme 8 veriyor, devamını merakla bekliyorum. Birinci bölümün 11'i bakidir.

Ha, bir de

1 bölümden bu kadar sonuç çıkarmayın. Hele bir seri bitsin. Seriyi baş yapıt yaptınız. Tamam güzeldir de fanboyluğa da lüzum yok. :D

Seri başında Episode 1. Total 13 diyordu. 13 bölüm olacakmış zaten MAL koymuş bile 13 bölümü. Bakalım 13 bölümde neyi ne kadar anlatacaklar?

Ben henüz puan vermedim, bitince vericem, ama dizinin şu anda MAL'daki ortalaması 2772 oyla 5,60. 1 bölümden sonuç çıkaranların kim olduğu ortada. painscream söylediğinde haklıdır, lafım yok; ama MAL'da dönen tartışmalarda kim bu anime hakkında olumlu bir laf etse daha ilk bölümden 10 üzerinden 1 puanlaması yapan seksen kişi birden "daha ortada bir bölüm var, nesini beğeniyosunuz" diye üzerine atlamış. Bu forumda da durum çok farklı değil, sadece sayı az. Bu konuda oylamayı başlatan, ortada daha bir tek bölüm varken o bölümü bile sonuna kadar izlemeden bütün animeye 10 üzerinden 1 veren Akuma_Blade'di. Benim verdiğim puan da Kusogaki'nin verdiği puan da ona cevap olarak verilmiş ve sadece birinci bölüme ait puanlardı. Tartışma sonradan çetboksta bir müddet devam etti, "mangayı okumayanlar animeye önyargılı yaklaşıyor" gibi harika argümanlar gördük... Daha ne diyeyim?

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

  • 2 hafta sonra...

3. Bölüm

Bölüm başında karakterimiz kıyafetleri atacak bir çöp arayarak giriş yapıyor. Oradan oraya koşuyor, meraklı gözlere takılıyor, kuşkulanıyor. Sonuç olarak hiçbir yere atamadan elinde geri götürüyor okula. Hiçbir yere atamamasını garipsiyorum çünkü sokakta kimse yok, işin içinde ne polis var ne bir şey bulunsa bile kıyafetler. Karakterimiz fazla paranoyak olmuş kısacası.

Bu kızıl saçlı ablamız gerçek sapık gözümde, değişik bir tür. Bir insan neden kız elbiselerini erkeğe giydirir ve bir erkek bir kıza karşı çıkacak gücü nasıl bulamaz? Bu 2 soruyu sorarken ben zaten bu sahnelerden pek bir şey anlayamadan geçmiş oldu. Oyuncak oldu elinde ana karakterimiz kısacası.

Sınıfta hırsızlık olmuş tekrardan ve suç kızıl saçlı kızımıza kalıyor ki bu nokta hoşuma gitti denilebilir. Gerçek hayatta da böyle sevilmeyen, şüpheli duran birinin üzerine hem suç atılır, bütün kötü huylar kendisine yakıştırılır. Hırsızlığı kim yaptı bilmiyorum ama ana karakterimizin kızı savunmasıyla daha da işler çıkmaza girdi denilebilir. Kimsenin sevmediği birini savunan bir erkeğin elbet bir muhabbeti var ki savunuyor olmalı. Ayrıca bu hırsızlık olaylarından da bir şey çıkacak mı merak ediyorum.

Seri nasıl gidecek kestiremiyorum ve heyecanlandırıyor ama grafiksel açıdan hiç tatmin olmuyorum. Karakter konuşurken yakın çekimdeyken can sıkıcı olabiliyor o kadar yakından garip bir şekilde görmek. En azından benim hoşuma gitmiyor, seslendirme olayına yine bu kadar takılmıyorum da karakter tasarımları can sıkıcı oluyor.

Bana bu seri paranoia agent serisini hatırlatıyor. Çizim şekilleri ve konu işleniş şekli olarak benzetiyorum.

Bir sonraki bölümü merak ediyorum ama öyle çok heyecan ile izlemiyorum şu anlık. Seri zaten 13 bölüm olacak deniliyor. Serinin sonunda tüm mangayı işlemeyecek ve yarım bir şekilde bitecek muhtemelen ama bir şekilde serinin sonuna kadar gideceğim. Grafik tartışmaları çok yapıldı ve de olabildiğince tarafsız olmaya çalışsam da pek hedefimi gerçekleştirebildiğim söylenemez.

Daha önceki yorumum hakkında ise, genel bir yorum yapmıştım. 1-2 bölümden bir serinin mükemmel olacağı veya berbat olacağı kestirelemez bence ve bunu baz alarak genelde başladığım serileri hep bitirdim, rahat bir şekilde yorum yapabilmek için. Verenler de ilginç geliyor bana, herkesin kendi seçimi ve MAL da öyle yapanlar da muhtemelen manga gibi değil çizimi, kapat gitsin diyendir. Kimseye direkt bir şey söylediğim yok kimse üstüne alınmasın kısacası.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

  • 3 hafta sonra...

Seri kendini merak ettirdiğinden artık çizimi o kadar önemsemiyorum, belki de alıştım. Hangisi olduğunu tam olarak bilmiyorum. 5. bölüm itibari ile;

Şu kızıl hatun tam bir baş belası. Sapıksın, sapıksın diyor da kendisi baş sapık. Şu gizliden gözetlerken çıkardığı sesler insanı gülümsetiyor biraz da olsa. Psikoloji inceleyen bir insan gibi.

Saeki- san da boş değilmiş ve işler iyice ilginçleşecek gibi. Şu elbiseleri artık yaksa veya bir şekilde kurtulsa çok daha iyi olacak. Ortada delil olmayınca kanıtlayacak bir şey de olmaz değil mi? Artık tatmin oluncaya kadar rahat bırakacağım dedi ama ben hiç sanmıyorum ki her şey güllük gülistanlık olsun.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

gundamaster

Aslında serinin vermek istediği mesaj; hiçkimsenin göründüğü gibi olmadığı. Bölümler ilerledikçe bunu da yavaş yavaş hissettiriyor zaten.

Nakamura seride en sapık hatta kötü karakter olarak gözüküyor ama diğer insanların da içten içe ondan aşağı olmadıklarını da düşünüyor. Saeki melek gibi gözüküyor Kasuga'nın gözünde ama onun da belli başlı istekleri ve herkese normal gelmeyecek hisleri var. Kasuga'yı koşulsuz kabul etmesi ya da son bölümde

onunla sevişmek istediğinin Nakamura tarafından söylenmesi

buna örnek.

Kasuga'nın zihninde Saeki günahsız bir kişilik olduğu için bu gibi söylemler ona ters ve yanlış geliyor. Aslında insan doğasında olan şeyler bunların hepsi.

Kasuga'da hiç masum biri değil. Bir kadını kafasında bu kadar ilahlaştırmak zaten doğru bir düşünce yapısı değil. İstemese de o elbiseleri hala kendisinde tutuyor. Onlardan kurtulabilir belki ama Nakamura'nın şantajından korkuyor. Delilleri ortadan kaldırsa Nakamura'da şantaj yapamayacak. Bunu düşünememesi de garip aslında. Bir karakterin bu kadar ezik davranması çokta inandırıcı gelmiyor bana.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

  • 3 hafta sonra...
gundamaster

Bölüm 08

Yedinci bölüm sonunda yaşanan dışa vurum sonrası sekizinci bölümde uzunca bir yürüyüş sahnesi izledik. Her şey söylenmişti bir önceki bölümde çünkü bütün günah tohumları çiçekten düşüverdiler. Bu yürüyüş sahnesi epey uzun sürünce bölüm herhalde böyle geçecek diye düşündüm.

Artık her şey sınıfla yüzleşmeye kalmıştı. Herkes her şeyi öğrenecekti. Bir bakıma her şey öğrenildi ama yine Kasuga'nın umduğu şeyler olmadı. bir nevi burda da bir rahatlama yaşadı. her ne kadar suçlarını bir patlama ile dökse de içten içe bunlara sebebiyet verenin herkes tarafından öğrenilmesini istemiyordu. En mutlusu da Nakamura'ydi. Kasuga hakkındaki düşüncelerinin doğru çıkması nedeniyle mutluydu. Tek kaldığı o dünyada kendine bir yandaşta edinmişti.

Bütün o hengame içerisinde olayı çözen ise Saeki oldu. Bir sonraki bölümde kendisinin Saeki konusundaki açık fikirlerini görebiliriz. Bana, affedici davranacak gibi geliyor.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Forum Kuralları'mızı okudunuz mı?