gundamaster 5 Mart 2014 Share 5 Mart 2014 Düşünün ki, size bir animede olacağınız seçeneği sunuldu. Bu anime nasıl bir anime olurdu ve siz orada nasıl, ne şekilde davranırdınız? Kendi hayat biçiminizi de işin içine katarak güzel ve yaratıcı cevaplarla başlığı şenlendirelim. Aklınıza geldikçe farklı türlerde kendinizi bulmanız serbest. Böyle bir şansım olsaydı elbetteki mecha bir animede olmak isterdim. Hero mechayı kullanma isteğim olurdu ama onu kullanırken ki büyük sorumlulukları kaldırabilir miydim çok emin değilim. Genelde çok detaycı düşünme yapım ve merhametli biri olmam yüzünden çarpışacağım düşmanlarla hayati münasebetlere girmek herhalde derinden yaralardı beni. Belki Kira (Gundam Seed)gibi öldürmektense sadece karşı tarafın mechlerini hareketsiz hale getirir ve bundan da bu şekilde sıyrılabilirdim. Fakat bu bir savaş ve amellerim uğruna sonuna kadar ilerlemek gerekeceği durumlarda olacak elbet. Şimdi bile ikileme düştüm. Bana böyle bir şans verilmese daha iyi galiba Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
CloudT 5 Mart 2014 Share 5 Mart 2014 Okurken, ulan ne zor işmiş diye düşünmedim değil. Sonra vazgeçtim, yeniden farklı bir evren arama çabasına girdim. Yok bence, senden iyi bir pilot olur. Bu merhametin Dünyayı kurtarmak için yegane güç! Ikeee(ee-keh)!!! Aklıma bir ara bir şey gelir ve o ara yazarım. Şimdi kolay değil, bir ton evren var. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Akuma_Blade 5 Mart 2014 Share 5 Mart 2014 Bu soruyu kendime gerçek anlamda sorduğum ilk yapım sanırım Welcome to the NHK olmuştur özellikle hayatımın tam da kaçışa ve boşvermişliğe dönmüş yıllarımda karşıma çıkması manidar bir seriydi. Öte yandan seriyi izlerken Satou'nun topluma uyum sağlayıp sağlayamaması değil de sempai'si Hitomi ile aralarında bir ilişki filizlenip filizlenmeyeceğini merak ettiğimden ve geçmiş hayatıma da empati yaptığımdan ayrı bir merakla izlemiştim. Her ne kadar seri malum karakterden dolayı asla o noktaya sapamayacak olduğunu daha baştan belli ediyorsa da benimkisi ya tutarsa umuduydu ki bu "Welcome to the God" bölüm finalinde karnıma yumruk yemişten farksız bir hal alışım ve gözlerimde yaşlarla bilgisayarı kapatıp tavana baktığım yarım saatlik acı bir sessizlikle sonuçlanmıştı. Belki o asla varolmamış ve varolmayacak bir karakterdi ama benim için bir zamanlar gerçekten yaşanmış ve içinde kendimi gördüğüm bir anının bir parçasıydı. Benzer şekilde her ne kadar külliyatın hayranları hiç sevmeseler de tüm eksilerine rağmen Gundam SEED DESTINY'i izlerken kendimi Shinn Asuka'nın yerine çoğu zaman koymuşumdur, hatta şu an bile orada olsam muhtemelen onun uğradığı tüm trajedilere rağmen bile muhtemelen onun yerinde olsam onun -neredeyse- bütün yaptıklarını tekrarlamış olurdum. Aynı durum Gundam Wing'den Heero, Trowa ve Wu-Fei için de geçerli olabilirdi. Zira bunlar karakter kadrosu içerisinde etkileşim alanları kısıtlı, kararlarının sonuçlarını başkalarından önce kendileri hisseden karakterler. Özellikle Heero'nun seriyi ilk izlediğim zamanlar olmasa da onun nihilizminin arkasında yatan kişiliği şimdilerde daha iyi anlayabildiğimi düşünüyorum. Bunun haricinde hepsinde kendimden birşeyler bulsam da sanırım Linebarrels of Iron'da Kouichi ve Moritsugu, Gundam AGE'de Asemu ve Zeheart, Gundam UC, Gundam 00, Kakumeiki Valvrave ve Soukyuu no Fafner'deki herhangi bir karakterin yerinde olmak benim için çok ama çok zor bir karar olurdu. Zira bunlar süreç boyunca ve sonrasında kendi seçimleri sonucu çok fazla yıkım görmek yada daha fazlasının daha fazla insan için tekrarlanması gibi bir tercih ile karşı karşıyalar. Çoğu için bunlar, olduklarından daha farklı bir insana dönüşmek anlamına geliyor ki çelişki yaratan en büyük engel sanırım bu olsa gerek, zira özellikle hayatımın bu son 10 yıllık peryodunun sonunda daha iyi hissedebiliyorum ki dışarıdan gelen değişkenler sonucu değişmek yada başka insanlarla temas kurmak, daha doğrusu onların hayatlarında şu yada bu şekilde etkileşimler oluşturmak kadar beni rahatsız eden birşey olmadığını hissederim. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
loykad 5 Mart 2014 Share 5 Mart 2014 Little Busters. Ekibin bir parçası olmayı çok isterdim, beyzbol oynar Rin'le takılırdım kedilerle oynardık Masato'yla Anego'yla muhabbet ederdik Gerçekten LB'nin arkadaş ortamına girmeyi çok çok isterdim. Zaten romanında o ortama yeterince girebilmiştik ama yine de şansım olsa en çok orayı isterdim. (Spoiler vermeden anca bu kadar tarif ediliyor ) Edit: Veya Baccano'da ölümsüzlerden biri olur mafyayla takılırdım Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
bLueeekun 5 Mart 2014 Share 5 Mart 2014 Ben iki yerde olmak isterdim. Biri herkesin tahmin edebileceği gibi one piece. Hasır Şapka tayfasının bir üyesi olup denizlere açılmak, diğeri ise Hunter x Hunterda Avcı olmak. Gon, Killua, Kurapika, Leorio ile tanışıp onlara yardımcı olmak. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
gundamaster 5 Mart 2014 Yazar Share 5 Mart 2014 Arkadaşlar konuyu yanlış anlamışsınız. Bir animede olsaydınız bu anime nasıl olurdu, hangi anime olurdu değil Hepinizin cevapları da belli animelerde olduğunuz şekilde olmuş. Hangi animede nasıl olurdunuz diye bir soru yok başlıkta Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
loykad 5 Mart 2014 Share 5 Mart 2014 Tamam Little Busters gibi olurdu İşin şakasi bir yana olsa olsa LB gibi bir anime olurdu, sürekli eğlenmeyi başarabilen birbirine destek olan arkadaş topluluğunun olduğu bir evren. Ben hiçbir zaman ana karakter olmak istemezdim, yani grup lideri gibi bir şey. Kenarlarda bir yerlerde olayim, bi liderimiz olsun ve ben de onu takip edeyim. Ön planda olmaktansa yan karakter olmayi tercih ederim. Ana karaktere desteğim sonsuz olacak elbet, ihtiyaci olduğunda ilk ben koşacağim. Evrenimizde düşman aksiyon olmasa da olur, kendi icat ettiğimiz oyunlar bize yeterli olurdu. Çocuk işi ama silahlarla adam öldürmekten iyidir Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
suke 5 Mart 2014 Share 5 Mart 2014 Bu soruya birkaç farklı cevabım var. Ama genelinde kendimin gerçek dünyadan animedeki kurgu dünyaya artık nasıl ne niçin diye sormadan ışınlanması neticesinde başlıyor olaylar. Biraz Escaflowne'dan çarpmış olabilirim ama olsun o kadar. Zaten oyunlarda karakterler genelde level 1'den başlar, bende niye farklı olsun ki? 1. Mecha kurgusu; Bir şekilde ışınlandım demiştim, sonra olaylar olaylar olaylar, derken bir robotu kontrol ediyorum, işin garibi de gün geçtikçe daha iyi kullanıyorum falan derken bir bakmışım herkes beni lider seçmiş falan. Gundam gibi ciddi bir seriden ziyade Super Robot Wars benzeri bir evren düşünün, eee tabi yanımda beni tamamlayacak bir hatun da olmalı, yoksa kuru kuru robot kullanmak bir yere kadar. 2. Harem setting, çünkü, why not? 3. Final Fantasy 8 vari bir evren, bir askeri okul, çeşitli silahlar, büyüler falan, çeşitli görevler yapmalar, yavaştan da ana quest'e kasmalar, modern bir dünya, fakat diğer çoğu şey fantezi kurallarıyla sınırlandırılmış şekilde. 4. Tamamen fantezi setting, içinde elf, orc vs türlü türlü dost düşman bulunan, ejderha kesmeye gittiğimiz, genelde acımasız olan bir dünya. Aklıma ilk olarak Dark Souls ve Skyrim geliyor, eğer daha generic birşeyse Legend of Dragoon stili, fakat illa ki güzel bir elf ile dünya evine gireceğim, o şart olmazsa bu anime de yayınlanmaz, o kadar! 5. Günümüz ve gerçek dünya, yaratıklar dünyaya saldırıyor, kısa kesiyorum umutsuzca sevdiğim kızı yaratıklardan kurtarmaya çalışırken birşeyler oluyor seçilmiş kişiymişim ben falan. Samuray kılıcıyla yaratık kesmece, çılgın kombolar denemece, bol bol shounen klişesi falan işte. CUHRAYZEE bir anime yani. Şimdilik kısa keseyim, aklımda başka evrenler de var ama detaya girmediğim için onları yazmak şu an için pek mantıklı değil. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Aequitas 5 Mart 2014 Share 5 Mart 2014 Harem olurdu net. Bir okul, bir sınıf. Sınıf mevcudunun %73,56'sı kız. Ama kızların yazdığı ana karakter olmazdım herhalde. Plaj bölümlerini en çok isteyip, en çok düşleyen ama 2 dakika bile gözükmeyen, kızlardan şamarı yiyen, ana karakterin o salak ama sevecen, konuşkan, hareketli arkadaşlarından biri olurdum herhalde. Ve ana karakter o kızlar arasında ikilimde kalırsa onu şamar oğlanına çevirip, sen her yıl kaç tane yan karakter bekar kalıyor, sen bu kadar kız arasından seçim yapmayıp bir de kendini ağırdan satıyorsun diyip bunu onlardan biriyle baş göz edip diğer kafadarlarla görüntülenme süremizi arttırıp saçma esprileri azaltma yoluna giderdim herhalde. Yada spor tabanlı, ulusal turnuvayı hedefleyen bir takımın konu alındığı animede olurdum. Shoot yada Area no Kishi gibi bir anime. Hırslı, galibiyeti her şeyden çok isteyen bir karakter olurdum herhalde. Tipik bir shounen karakteri olmazdım. Ayaklarını denk alsınlar, yani adam olsunlar. El elden üstündür. cCc old boys cCc Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
meyday 5 Mart 2014 Share 5 Mart 2014 Bana bir kılıç -mümkünse katana- , bir at -beni taşıyacak herhangi bir şey de olabilir, yürümeyi sevmem- , bolca zarif giyimli -kimono gibi- zarif bayanın olduğu ve doğanın her yere hakim olduğu bir evren verin lütfen. Soruyu yanlış anlamış gibi davranırsam: Bir Type-Moon evreni Kara no Kyoukai olsun ve tabii Kokutou Mikiya diye biri olmasın, onun yerine ben olayım Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
BuDu 5 Mart 2014 Share 5 Mart 2014 Kasvetli bir mekanda, kendi kendime konuştuğum esnada bulunduğum animeye giriş yapardık. Muhtemelen bir dedektif ya da polis memuru olurdum. Yetenekli fakat sorunlu biri. Uyku sorunu çeken, ofis yerine sokaklarda görev almayı seven biri... Sanırım çok iç karartıcı bir anime olurdu. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
dcmbr 6 Mart 2014 Share 6 Mart 2014 office dizisinin anime versiyonu gibi bir şey olurdu herhalde. kalabalık bi ofisimiz var. bazen öyle fantastik şeyler yaşıyorum ki (?!) , şu ifadeyle güvenlik kamerasına bakasım geliyor. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Akuma_Blade 11 Mart 2014 Share 11 Mart 2014 Kafamda farklı ihtimaller olsa da kesin olan tek şey, 80'lerden önce geçmeyeceği olurdu. Eski çağlar pek de sevdiğim bir zaman dilimi değil. İlk seçenek ekonomik patlama yılları olan 80'lerde Arka Sokaklar tarzı bir polisiyede sivil polis olmak olabilirdi. Düşünün, geceleyin bile güneş gözlüğü takan, ağzından sigara, elinden ramen eksik olmayan, motosikletle giderken pompalı sıkmak gibi atraksiyonlara girmekten çekinmeyen, sözde yanlız çalışan ama bir türlü yanlız çalışamayan arıza bir adam. Abunai Deka hesabı yani. ("O da ne be?" diye soracak olursanız, tek cümlesini bile anlamadığım ama yine de hayranı olduğunu iddia edebildiğim bir dizi) İkinci seçenek romantik drama tarzı bir Anime'de babası sürekli iş gezilerinde olan, üvey ablası ve üvey annesiyle yaşayan, türlü türlü öğretmen ve öğrencinin yanısıra günlük hayattaki rastgele karşılaşmaların yeraldığı bir hikayede gerçek aşkı arayan bir lise-1 yada 2 öğrencisi olabilirdi. (Tam olarak olmasa da fikir vermesi açısından Bkz. True Love yada Heartache 101) Daha doğrusu romantik komedi yani, yoksa aklınıza kötü şeyler mi geliyor? Arka plana True Love VN'inden Ordinary Day Theme çalabilirsiniz. Hatta serinin ismi bile True Love olabilir aslında Üçüncü seçenek, Real Robot türü bir Mecha hikayesinde görev gereği Mecha kullanan bir pilot olurdu. İyi yada kötü (?) tarafta olacağım çok da farketmezdi, muhtemelen prensipleri olan, dost düşman herkesin saygı duyduğu, centilmen bir profesyonel, 3-4 kişilik bir timle çalışan tecrübeli bir görev adamı, öte yandan sadece bir prequel sidestory'de anlatılabilecek türden sorunları ve acı sırları olan biri olurdu. Son seçenek bir masa oyuncusu olurdu, sosyal olarak pek de başarılı olmayan birisi olarak kartlar veya kurallar üzerinden sürekli beyin fırtınası yapmak hoş olabilirdi. 1 Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Bakayalo 11 Mart 2014 Share 11 Mart 2014 Bir motosiklet çetesinin mekanikten anlayan ama pek bir sürüş becerisi olmayan scooter'lı teknisyeni olabilirdim sanırım. Scooter da tercihen halihazırda kullandığım Yamaha BW's 100 olurdu Steampunk bir dekorda geçen, çok hafif aksiyon soslu, mutedil komedi oranına sahip bir gündelik hayattan kesitler animesi olurdu. Çete de kafasına göre takılan ve bununla gurur duyan ama esasen varlığı ile yokluğu arasında fazla bir fark olmayan, fuzuli, geyik bir çete olurdu. Üç hatun olurdu 7 kişilik çetede, bunlardan ikisi heriflerden ikisiyle sevgili olurdu, biri ise çetenin en karizma üyesinden hoşlanan ama açılamayan çekingen bi kız olurdu; ben de ondan hoşlanıyor olurdum ama ondan da daha çekingen olduğum için ben de açılamazdım, bi yandan da duygusal zeka fakiri olduğumdan onun karizma elemandan (kısaca Quaresma diyelim) hoşlandığının bile farkında olmazdım; karşılıklı yanlış anlamalar gelir giderdi, ikimiz de bol bol yanlış nedenlerden kızarırdık, seyirciler de bol bol gülerdi buna... ...Sonra SHAFT bu animenin alternatif versiyonunu yapardı, o günümüzde geçerdi, bütün çete liseli olurdu ama "Bakuon!!"daki gibi yine motosikletli olurduk. Burda Quaresma çetenin defakto reisi olurdu, ben onun ezik sağ kolu olurdum, hoşlandığım kız da benimle kanka olurdu. Aslında gayet sıradan olan ama yönetmenlik becerisiyle fena halde dramatize edilmiş olaylar sonucunda bana da kıza da farklı sebeplerden cesaret gelirdi; öğle arasında çatıda buluşmak üzere sözleşirdik, "seninle önemli bir konuda konuşmam gerekiyor" - "benden çok yaşıycan kız, ben de seninle önemli bi konuda konuşmak istiyodum" şeklinde bir diyalog akabinde. Sonra "önden hanımlar" kuralı gereğince ilk sözü ona bırakırdım, kız bana laaaaak diye bir "Kim O Gazozumu Eğen" çekerdi (ilk bölümünden söz ediyorum, gerisini izlemedim), ağzımdaki baklayı geri yutuverirdim... "E, sen ne söyleyecektin" diye sorardı kız sonra; ben de derdim ki "Ben? Ha... Şey yav... Hah, ben de sana onu soracaktım işte! Sen çaktırmadığını zannediyon ama anlamıştım ben senin Quaresma'dan hoşlandığını, ya!sdsdsYani işte, diyecektim ki benim aram iyi elemanla, bi ağzını arayayım, belki o da sana karşı boş değildir" falan... Gelsin drama! 2 Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Squaw 14 Mart 2014 Share 14 Mart 2014 Kimono ve Samuray sevgimin getirisi olarak Edo döneminin o tarih kokan havası bünyemin en kolay adapte olacağı yer olurdu. Geçmiş, geride kalan yüzüyle her zaman ilgimizi çekmese de benim Japonya'ya dair en sevdiğim özellik geçmiş zamanları oluyor. Özellikle de Edo Dönemi'ni ayrı tutarım, bu nedenle de örnekle belirtecek olursam Ruoruni Kenshin gibi bir dünyada kimonomu giyip obimi de bağladım mı iş tamamdır. Samuraylar'ın kol gezdiği sokağa adımımı atar atmaz benden mutlusu olmazdı sanırım. O katana seslerinin çıkardığı tınıyı yakından duymak, daha doğrusu asıl sahibi tarafından kullanılırken o sese şahsen tanık olmak gibisi olamazdı benim için. Çalkantılı bir dünyada, yavuklusu olan bir samuray tarafından kurtarılan kimonolu bir güzel olasım var. Yaşamak istediğim bir diğer dünya da renkli karakterlerin bol olduğu ve benim karanlığa düşeceğim anda, beni o dünyadan varlıklarıyla çekip kuratabilecekleri bir anime serisi olurdu. Deli dolu olan, eğlenceli karakterlerin etrafımda gezindiği, birçok klan üyesinin yaşadığı bir evde olmak isterdim. Klanın lideri her ne kadar uyuz olsa da ben bu cadılıkla onun hakkından gelirdim, olmadı çevremdeki yakışıklılar bana yardım ederdi. Furuba tarzında olan bir ortamı örnek verebiliriz; lanetlerle bezenmiş ve bu laneti taşımak zorunda kalmış iyi mi iyi, çılgın mı çılgın aile bireylerinin olduğu bir aile çatısı altında kim yaşamak istemez ki?! Kim ister ya da istemez bilemiyorum ama benim için bambaşka dünyanın kapılarını açmak gibi bir şey olsa gerek. Adına ister 'dostluk' denilsin ister 'aşk', hangisi daha çok yakışır pek düşünmedim ama bu tarz aileyle aynı çatıyı paylaşmak ve zaman içersinde onlardan biri gibi olarak yaşamak benim için işin en güzel kısmı olurdu. Böyle bir ortamda olmak hayatımın en güzel şansı olurdu. Sonunda ise o aile bireyleriyle aynı seviyede olduğunun kabul görmesi alacağım en güzel hediye olurdu. Çevrende birçok koruyucu bünyeyle birlikte seni istemeyenlerin de seni zamanla kabullendiği ve yaşanan zorluklar sonrası herkesin birlik olup geleceğe yöneldiği hoş bir yaşam diyebilirim. ;) Diğer bir dünya için vereceğim cevap kesinlikle eski İngiltere ya da Fransa dönemlerinde geçen bir anime dünyası olurdu. Dünyaya bir daha gelecek olsam istediğim yaşam kesinlikle ama kesinlikle 19 yy. Fransası ya da İngilteresi olurdu. Asil tarafta mı yoksa halk tarafında mı olacağım meçhul ama bir şövalye yanında olduktan sonra gerisi önemli değil. Oscar gibi bir dost da olur, illa aşk olmaz ama yakışıklıları gördükten sonra da insan aşk yaşamadan duramaz ki.... Ne kadar da aç gözlü bir insanmışım ben böyle. Bu arada serileri örnek olarak verdim, illa bu serilerin dünyasında yaşamak istiyorum manasında düşünülmesin. Başlığa uygun bir yorum yaptım yani. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
özz 14 Mart 2014 Share 14 Mart 2014 İlk aklıma gelen tür bilim-kurgu. Uçsuz bucaksız uzay boşluğu, sayısız keşfedilmeyi bekleyen gezegen, değişik türler ve medeniyetler. Bu medeniyetlerin tarihsel gelişimi, mimarisi, teknolojisi... Birbiriyle etkileşim halindeki türler, dost-düşman ilişkileri, savaşları sevmem ama illa ki bir gerilim atmosferi, gezegenler arası yolculuğu sağlayacak, en iyi dostlardan seçilmiş tayfasıyla ufak bir gemi, sonsuza kadar sürecek bir serüven. Evet istediğim bu. Başka, başka... Zaman makinesiyle dünya tarihinin önemli zamanlarına ve karanlıkta kalmış çağlarına yolculuk yaptığım bir animede olmak isterdim. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Aurora Borealis 14 Mart 2014 Share 14 Mart 2014 ) İlginç bir soru Ama sanırım gerçek hayattan bayağı bir sıyrılmış olurdu Biraz texhnolyze biraz Psycho pass Biraz G.İ.T.S. biraz skip beat arası bir şey.. Texhnolyze daki gibi Disapocalyptik bir gelecek olurdu kesinlikle ve sosyolojik yanı baskın psikolog olurdum ama Makishima Shougo karakteri gibi ya da G.İ.T.S. Gülen adam gibi.. Ama gerçek karakterimi düşününce Biraz da Mogami karışımı bir şey olurdum.. Kesinlikle Seinen ve polisiye olurdu. Suçla savaşan bir suçlu olabilir.. Ya bahadır...Akşam akşam Valla süper bir soruda benden anca bu çıkar... Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
aysöken 25 Ağustos 2014 Share 25 Ağustos 2014 Çok net söylüyorum, tıklım tıklım dolu metroda kadınları parmaklayan o tip olmak isterdim, hangi anime olduğu farketmez. Ben o kafayı bir kere yaşamak istiyorum. Ejder kanıyla banyo yapsam yine o yürek bende olmazdı. 1 1 Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
darkeros 25 Ağustos 2014 Share 25 Ağustos 2014 Çok net söylüyorum, tıklım tıklım dolu metroda kadınları parmaklayan o tip olmak isterdim, hangi anime olduğu farketmez. Ben o kafayı bir kere yaşamak istiyorum. Ejder kanıyla banyo yapsam yine o yürek bende olmazdı. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
CloudT 27 Ağustos 2014 Share 27 Ağustos 2014 Hmm... Anime de olmaktansa, benim hayatımı anime yapsak herhalde daha kolay olurdu. Yoksa anime evrenlerinden birini seçmek çok zahmetli olacak. Canım sıkılır, Edo'ya gitmek isterim, canım sıkılır evrenin bir uç köşesinde savaş meydanlarında yer almak isterdim... Bir bakmışım boing boinglerle takılıyorum, bir bakmışım, atlılar beni kovalıyor. Yani çok kararsızım. 1 Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Hellworld 5 Eylül 2014 Share 5 Eylül 2014 Muhtemelen Bartender'ın barmen Ryuu'sunun yerini alabilirdim:) Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
CasvalDeikun 8 Eylül 2014 Share 8 Eylül 2014 Biraz klasik olabilir ancak düşüncelerimi biraz açmak istiyorum. Hayatta belki de istediğim en önemli şeylerden biri ikinci şans durumları. Hata yaptığım zamanlarda sürekli geriye dönerek yaptığım hataları telafi etmek isterdim, tabii bunun farkında olmamam lazım. Bu düşünce bilinçaltıma yerleştirilmeli, cidden hayal alemi oldu, uzatmayalım Şimdi gelelim evren vs gibi konulara... İnsanların hareketlerini kontrol etmek ve onları yönlendirmek her zaman istediğim bir şeydir. Şeytan değilim! İnsanların yaşantısına girip onların hayallerini onların yararlanabileceği doğrultuda şekillendirmek istediğim bir konu olabilir. Bir insan sonsuza dek birisi ile beraber mi olmak istiyor, olsun Bir insan sonsuza dek uyumak mı istiyor, uyusun İnsanların ne seçeceğini hayatın zorlukları veyahut yaptıkları seçimler değil onların kendi kararlarını kendileri vermesi lazım. Aslında herkes Tanrı olmak zorunda, bu mantıkla bakıldığı zaman Tabii düzeni sağlamak adına Bilim vs gibi konuların da üst düzeyde olması lazım, birisi birisi ile olmak istemezse ondan bir tane de oluşturmak lazım, tabii bu kişi aslında onun oluşturulmuş değil gerçek olduğuna inanmalı vs... of... saçmaladım iyice Epizodik olarak ilerleyen ve sonunda kendi kayboluşum gibi bir klişe ile bitirdiğim saçma sapan bir Anime olurdu, pek zeki değilimdir, fazla bir şey beklemeyin Kısacası Cennet gibi bir yer Fazla düşünmenin gerekli olduğunu düşünmüyorum, düz mantık pek çok yerde iş görüyor Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Gallardo 11 Şubat 2018 Share 11 Şubat 2018 (düzenlendi) On 25.08.2014 at 19:28, aysöken dedi ki: Çok net söylüyorum, tıklım tıklım dolu metroda kadınları parmaklayan o tip olmak isterdim, hangi anime olduğu farketmez. Ben o kafayı bir kere yaşamak istiyorum. Ejder kanıyla banyo yapsam yine o yürek bende olmazdı. Biri bunu söylemeliydi Ben animelerdeki yozlaşmalardan şikayetçi bir otakuyum özellikle romantizm ve ecchi klişelerine uyuz oluyorum. Ama çoğu romantizm-ecchi klişelerini yaşadığı bir harem animesindeyim.''Bu lanet olaylar zinciri kontrolümün dışında bir şekilde beni içine çekiyor n'apalım katlanıcaz'' kafasındayım. Olaylara verdiğim tepkiler orijinal utangaç-heyecanlı değil çoğunlukla bıkkınlık + soğukkanlı şekilde karşılıyorum. Kadın karakterler bilindik örneklerin (tsundere, himedere, ojou, tomboy, sensei, belki ailenin üvey bileşenleri, mazoşist, sadist, popüler-sporda iyi...) iyi birer temsilcisi. Mizahi yönden Konosuba veya Danshi Koukousei no Nichijou (Hidenori - Edebiyatçı kız olayları özellikle) andırıyor diyebiliriz. Kısaca, klişelerle dalga geçen bir seride o klişeleri yaşayan başrolüm. Düzenlendi: 11 Şubat 2018 (Gallardo) Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Tolip 11 Şubat 2018 Share 11 Şubat 2018 On 25.08.2014 at 19:28, aysöken dedi ki: Çok net söylüyorum, tıklım tıklım dolu metroda kadınları parmaklayan o tip olmak isterdim, hangi anime olduğu farketmez. Ben o kafayı bir kere yaşamak istiyorum. Ejder kanıyla banyo yapsam yine o yürek bende olmazdı. Hahaha Allah iyiliğini versin Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
aysöken 14 Şubat 2018 Share 14 Şubat 2018 On 11.02.2018 at 07:53, Gallardo dedi ki: Biri bunu söylemeliydi Ben animelerdeki yozlaşmalardan şikayetçi bir otakuyum özellikle romantizm ve ecchi klişelerine uyuz oluyorum. Ama çoğu romantizm-ecchi klişelerini yaşadığı bir harem animesindeyim.''Bu lanet olaylar zinciri kontrolümün dışında bir şekilde beni içine çekiyor n'apalım katlanıcaz'' kafasındayım. Olaylara verdiğim tepkiler orijinal utangaç-heyecanlı değil çoğunlukla bıkkınlık + soğukkanlı şekilde karşılıyorum. Kadın karakterler bilindik örneklerin (tsundere, himedere, ojou, tomboy, sensei, belki ailenin üvey bileşenleri, mazoşist, sadist, popüler-sporda iyi...) iyi birer temsilcisi. Mizahi yönden Konosuba veya Danshi Koukousei no Nichijou (Hidenori - Edebiyatçı kız olayları özellikle) andırıyor diyebiliriz. Kısaca, klişelerle dalga geçen bir seride o klişeleri yaşayan başrolüm. On 11.02.2018 at 10:16, Tolip dedi ki: Hahaha Allah iyiliğini versin Şu an 23 yaşındayım, hatta 23'ü devirdim sayılır, 3-4 yıl önce o iletiyi nasıl attığımı bilmiyorum. Bir an hesabım çalındı sandım. Hayat insanı gerçekten çok değiştiriyor. İnternet mecrasının belleği insan geçmişine tutulan bir ayna gibi adeta. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Önerilen İletiler
Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın
Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor
Hesap oluştur
Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.
Hesap OluşturGiriş yap
Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.
Giriş Yap