Jump to content
  • Kayıt Ol

Etkinlik Tartışma: Ocean Waves


loykad

Önerilen İletiler

8dYzr.jpg

Olaylı filmimiz geldi çattı. Seven de sevmeyen de yazacak arkadaşlar, kavga gürültü olmaz dert etmeyin öhöhö gundam öhöhö :P

Filmi Pazar akşamına kadar istediğiniz gün istediğiniz saat izleyip, bu başlığa dahil olabilirsiniz.

Tartışma kuralları:

  • Spoiler kutusu kesinlikle kullanmıyoruz.
  • Filmi izlemediysek bu başlığa yazmıyoruz. (Örn: Daha indiriyorum, birazdan izleyeceğim, görüşlerinizi yazın ona göre izliyeyim vs)
  • Filmi daha önceden izleyenler eğer filmi hatırlıyorlarsa buraya film ile ilgili görüşlerini yazabilirler. Hatta mümkünse yazsınlar.
  • Gelecek etkinlikler için film önerilerini buraya taşımıyoruz.

Bu başlık 11 Mayıs Pazar günü kilitlenecek.

[fieldset=Ek]Gelecek etkinliğimiz için film önermek istiyorsanız: Etkinlik:Anime Öneri Başlığı[/fieldset]

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

  • İleti 19
  • Oluşturma
  • Son yanıt

En Çok Yazanlar

  • loykad

    4

  • Squaw

    2

  • gundamaster

    2

  • animedyum

    2

Bu film hakkında birşeyler yazmaya başlamadan önce sanırım en doğru şey, Anime'de kurgunun kullanımı konusundaki görüşlerimi belirtmek olacaktır. Üzülerek görmekteyim ki birçok kişinin Anime'yi değerli görmesi ve zaman ayırmasının karşılığı olarak gösterdiği sebep maalesef çoğu zaman "iyi vakit geçirtmesi", "insanı başka düyalara taşıması" şeklinde özetleniyor, böylece dolaylı bir şekilde Anime'lerdeki kaçış edebiyatı olarak nitelendirdiğim kullanımlar yüceltilmiş oluyor. Elbette Anime'de bir fantezi dozu olmasın demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Fakat bunun ayarı kaçtığı zaman yellenerek kale surları yıkanlar, düşmanın kafasına galaksi atan tipler vs görüyoruz ki bundan eğlendiğimi yada almak istediğimi aldığımı söyleyemem. Yani kanımca bir Anime'de fantezi dozu gerçek hayatı gölgelememeli ve aksine fantezi kullanımı bile izleyiciye gerçek hayatı hatırlatmalı, ona gerçek hayat konusunda düşündürtmeli. En azından ben öyle düşünüyorum.

umigakikoeru.jpg

Taku Morisaki ve Yutaka Matsuno çok yakın iki arkadaştır. Okullarına 2.dönemde Tokyo’dan nakil olarak gelen Rikako Muto adlı kız, gerek derslerde ki başarısıyla gerekse güzelliği ile iki arkadaşın ve tüm okulun bir anda dikkatini çekmeye başlayacaktır. Fakat Rikako okulda sosyal aktivitelere katılmamakta ve kimse ile arkadaşlık kurmamaktadır. Bu yüzden diğer öğrenciler tarafından fazla sevilmemektedir. Buna rağmen Yutaka, Rikako’dan çok hoşlanmaktadır. Fakat Taku, Rikako’ya verdiği borç para yüzünden O’nunla birlikte Tokyo’ya gitmek zorunda kalınca ikili birbirini daha yakından tanıyacak ve yakınlaşmaya başlayacaktır.

Ocean Waves, senaryosundan kurgusuna dek bu gerçeği karşımıza çıkartırken aynı zamanda Ghibli'nin yıllar yılı kaçış edebiyatı olarak adlandırmayı tercih ettiğim bir tür anlatım ile adeta bütünleşen genel kitledeki en bilinen örnekleri ile bir tezat yaratıyor. Öyle ki filme başlarken en baştan bunun sıradışı bir Ghibli filmi olduğunu sürekli kendinize hatırlatmalısınız. Filmin kurgusu da haliyle iyi çekilmiş ve oynanmış bir Live Action filme çok yaklaşan bir hal almış. Gözlerinizi kapattığınızda bile kanlı canlı insanları o sahnede düşünebiliyorsunuz.

Eminim lise çağındayken hepimiz öğretmenlere karşı duruş sergileyen bir yaşıtımızı gördüğümüzde sempati duymuşuzdur, bir sebepten bazı arkadaşlığı dostluğa taşımış yada taşıdığımızı zannetmişizdir, ihtiyacı olan bir arkadaşımıza yardım etmiş yada yardım isteyen biz olmuşuzdur, en önemlisi adına sevgi diyebileceğimiz türden bir sempati duyduğumuz birine karşı duyduğumuz hisler o insanla bir dostunuzun arkadaş olduğunu gördüğümüzde kıskançlığa ve kırgınlığa dönüşmüş, zaman geçtikçe o iki kişiyle aramızdaki mesafeyi kısalttıkça değişmiş, o iki insanın da aslında diğer birçok insan gibi kusurları olduğunu farketmişizdir. Kısaca "gurur" ve "önyargı" olarak özetlenebilecek temalar üzerinden yola çıkan Ocean Waves izleyicisine bu hisleri kayıpsız taşıyan yaşanmışlıkta bir film, aynı zamanda da gayet alçakgönüllü bir anlatıma sahip. Olayların bir erkeğin gözünden, hele hele herşeyin geriye doğru bakış ve karakterin kendi iç sesinden anlatılması, kurgunun da bunu destekleyen yapısı izleyici ve hikaye arasında gayet sağlam bir köprü kuruyor. Film yer yer olayları atlaya atlaya anlatıyor, bu da yer yer bir TV serisi içinden seçme sahneler izlediğimiz zannını yaratıyor. öte yandan filmin minimal bütçesi ve sınırlı yapım sürecini düşünürsek bir özür olarak karşılanabilir. Yine de bu filmi bir de seri olarak izlemek isterdim doğrusu. Öte yandan bu film emsaline gerçekten az rastlanır güçte bir empati bağı kurmakta. KKNJ yada Kimagure Orange Road haricinde ilk gençlik dönemini anlatan seriler içerisinde bu seviyeye ulaşan yada yaklaşabilmiş pek bir seri şu an aklıma gelmiyor. Düşük tempolu bir filmin bile neticede bu kadar iç ısıtıcı yada hayat tadında olması bile izlemek için yeterli sebep sayılabilmelidir diye düşünüyorum.

folder-4.jpg

Filmin minimalist unsurları yapımın sadece bir Anime sınırları içerisinde kapalı kalmasını engellemiş. Yer yer bir Live Action film, yer yer bir radyo tiyatrosu (ki filmi ilkin Türkçe dublajlı izlediğimden bunu çok daha iyi farkettim), yer yer de bir roman tadı taşıyor. Karakter kadrosunun bir elin parmaklarını geçmemesi, başta bir eksi gibi görülebilecekken aksine o az sayıda karaktere daha çok bağlanmamızı ve onlara daha yakınlık kurabilmemizi, dahası onların öfkelerini, fevri çıkışlarını yada pişmanlıklarını, geri dönüş çabalarını daha kolay anlayabilmemizi sağlamış. Shigeru Nagata'nın Joe Hisaishi'nin tarzını anımsatan müzikleri bu ambiansa birebir uyuyor ve kısıtlı süresine rağmen filmin anlatımı sağlamlaştıran bir diğer öğe haline geliyor.

OceanWavesUmigaKikoeru.jpg

SOn cümlelere gelirsek, bu film Ghibli hayranları için kesinlikle ilginç bir tecrübe olacak, mainstream Anime izleyicisi için de Anime'nin ne olup ne olmadığına dair okumalar yapmasına vesile olacaktır diye düşünüyorum. Filme bir not vermem gerekirse -ki net olarak bu imkansız aslında- sadece "mükemmele son derece yakın" diyebilirim. Umarım Hayao Miyazaki'nin emekliliği sonrası diğer Ghibli yönetmenleri de bu filmi anımsatan tarzda başka yapımlarla karşımıza çıkarlar da biz de Ocean Waves, Only Yesterday yada From Poppy Hill tadında yapımları daha çok izleyebiliriz diye ümit ediyorum.

Edit: Şunu da yazayım içimde kalmasın, en çok kez tekrar izleyebileceğim filmdir aynı zamanda. Zira hayat tadında olup da izledikçe bana bu derece huzur veren çok fazla yapıt yok benim için. Kısacası izlenesi, izletilesi bir yapıt. İzleyen herkezin kendi okyanusunun sahillerini bu film vesilesi ile bulmasını diliyorum.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Etkinliğe katılamıyorum çünkü şehir dışındayım ve filmim evde kalan arşivlenenler haricimde. Yine de filmi birkaç yıl izlemiş olan biri olarak aklımdan asla gitmeyip, o ılık anlatımı gibi kendini sakince bünyeme yerleştirişinden başlayıp son ana kadar neler hissettiğimle ilgili bir iki şey karalayabilirim diye düşündüm. Düşündüm, karar verdim ve yazmaya geldim. :D

Daha önce de belirttiğim bir cümleyle giriş yapasım var, aslında daha önce değil de bu filme dair bir şeyler yazacağım zaman sıkça değindiğim bir şey. Film, izlediğim nadir özelliklerden birine sahip oluşuyla, kendini bulunduğu kulvarından başarıyla dışarıya taşıyor. İlk kez bir duygusallığı, lise çağının en güzel yıllarına uzanan hikayesiyle, dahası da bir erkek gözünden gelen o anlatımıyla izliyoruz. Sizi, o güzel lise yıllarınızın duygusallığına sürükleyip güzelce oraya bırakıveriyor. Yanında sunmuş olduğu o özenilesi dostluğu da yabana atmayalım derim. Ghibli'nin o fantastik dünyasından sıyrılıp da sizi samimiyetiyle arada özlediğimiz o doğal dünyaya bırakan bir güce sahip. Sakinliği, ılımanlığı, samimiyeti, duygusallığı ve hepsinden öte replikleriyle gelen tam bir okyanus dalgası. Adı gibi güzel, kendi gibi derin, karakterleri kadar samimi dünyasıyla bünyemde kendine en geniş yeri açmayı başarmış olanlardan biri.

Miyazaki hayranı olan beni Ghibli hayranlığına bir adım daha yaklaştırabilenlerden. Anlatım tarzının yanında abartıdan uzak çizimiyle de beni benden aldığını itiraf etmem lazım. Miyazaki'nin bana verdiği o çocuksuluğu, Ghibli etiketiyle karşıma gelen bu film ve yukarıda Akuma_Blade'in de değinmiş olduğu Only Yesterday filmiyle birlikte başarılı bir şekilde olgunluğa taşımışlardı. Bana verdikleri samimi dünya sayesinde o fanstastikliğimi yerle bir eden bir iki yapımdan biri oldu. Only Yesterday, her kadının iç dünyasında yaşadığı gel gitleri sunarken Ocean Waves bir erkeğin kendiyle hesaplaşmasını sunuyordu. İlk aşkını, arkadaşlık olgusunun aşkına koyduğu engeli, lise yıllarımızın, kaç yıl üzerinden geçerse geçsin hayatımızın en önemli dönüm çizgisine sahip oluşuna değinen, değindiği yetmiyormuş gibi sizi kendi dünyanızda çıkardığı yolculuk sayesinde, kendini sevilenler arasına yerleştirebilenlerden biri. Her zaman için böylesi sakin anlatımları sevmem ama söz konusu ''Ocean Waves'' ise o durağanlığa seve seve dalarım, bir kez de o aradığım aksiyon ya da hareketlilik varsın olmasın. Sonucunda kazançlı çıkacak olan bensem eğer bu tür hapsoluşlara dünden razıyım. embarrassed.gif

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Bitirir bitirmez filmin adı Okyanus Dalgaları yerine Kelebek Etkisi olsaymış diye geçirdim içimden.

Üstteki iki yorumda sıkça vurgulanan arkadaşlık bağını ve içleri doldurulmuş karakterleri ben maalesef film boyunca okuyamadım. Kişilik olarak birbirine tamamen zıt (geleceği düşünen vs. anı yaşayan) iki oğlanın dostluklarının aynı paydada nasıl başladıklarını gördükten sonra bu paydanın altını dolduracak hatıraları deneyimlememe uzun süre izin vermedi film... ta ki Hawai seyahatine çıkana dek. Bu noktadan sonra filmin finalinde açık edilecek sürpriz işlenmeye başlandı. Açıkçası bir an bile Taku'nun Rikako'dan hoşlandığını düşünmediğim (hatta finaldeki tren sekansına kadar kendisi de fark etmediği) için ben bu işleme faslına yalnızca "Taku'nun, dostu Yutaka için katlandığı zahmetler" tarafından dahil olabildim. Hal böyle olunca da iki arkadaşın dostluğunu ister istemez bir aşk üçgeni şekillendirmiş gibi göründü... ve haliyle zaman zaman (Taku'nun deyimiyle) iyice kötü bir pembe diziye dönebilen bu anlatım tarzının envai çeşit (başarılı ve başarısız) örneklerini fazlasıyla izlediğim için de Ocean Waves'te herhangi bir özgünlük görmedim hatta bir film için (zaten TV Special'mış) kısa sayılabilecek süresine rağmen belli anlarda düşen tempo nedeniyle sıkıldığım bile oldu

Fakat biraz soğumaya bırakınca en tepedeki isim değişikliğinin kendi kaprisim olduğunu anladım. Belki de kısa süresi yüzünden duyumsayamadığım bu karakterlerin derinliklerinden ziyade filmin -bana göre- asıl derdi, yalnızca bir hikaye kahramanı olan Taku'nun "dostuyla arasına giren kız" klişesini işlemek değil, karşı kıyıda (Yutaka) çıkan minicik bir esintinin zaman içinde okyanusta (Taku ve Rikako) nasıl koca dalgalara yol açtığını göstermekti. İşin aslı, bunu da çok sakin ve dingin (yani Akuma'nın haklı serzenişindeki tasvire dayanarak; "eğlencesiz") bir tempoyla harika bir şekilde aktardığını düşünüyorum. Himuro Saeko'nun aynı isimli romanından uyarlanan film, belki ekseriyetle her kitap uyarlaması görsel anlatının başına gelen "bir eksik var ama ne?" duygusu yüzünden TV Special olarak yayımlanmıştır, belki de TV Special olduğu için karakterleri bu kadar derinleştirmemiştir.

Her ne kadar Ghibli gibi sektöre yön vermiş kodaman bir firmanın çalışması ve şeklen bir TV Special olsa da Ocean Waves'ı bağımsız bir film gibi hatırlayacağım. Ve tüm bağımsız filmler sadece sinemaseverler içindir.

(Hikaye değil, üslup olarak) Bunu seven Before Sunrise (1995) & Before Sunset (2004) de sever.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Filmi izlerken hiç sıkılmadım ama bu kadar övülen bu filmi tamamladığımda beklediğimin çok altında bir romantik hikayeyle karşılaştığım için hayal kırıklığına uğradım maalesef. Çizim, animasyon, ses, müzik vs bunlara hiç girmeyeceğim. Karakterler arasındaki iletişim çok minimal düzeyde ve başroldeki karakter hariç diğer karakterlerde hatta esas kızda bile gelişim yok. Tek tesellim animedyum'un şu cümlesini okumak oldu.

Belki de kısa süresi yüzünden duyumsayamadığım bu karakterlerin derinliklerinden ziyade filmin -bana göre- asıl derdi, yalnızca bir hikaye kahramanı olan Taku'nun "dostuyla arasına giren kız" klişesini işlemek değil, karşı kıyıda (Yutaka) çıkan minicik bir esintinin zaman içinde okyanusta (Taku ve Rikako) nasıl koca dalgalara yol açtığını göstermekti.

Kendimle özdeşleştirebildiğim tek nokta bu oldu ve bu durumu göz önüne alınca filmin değeri benim için arttı diyebilirim. Ama film bunu gerek zaman sınırlaması gerekse de karakterler arasındaki yetersiz etkileşimlerle göstermekte pek de başarılı değildi zannımca ve bana göre orta ayar bir yapım olmaktan ileri gidemedi haliyle.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

animedyum ve suke'ye katılmamak elde değil. Filmi izlerken bende sıkılmadım ama bazı özellikleri neredeyse hiç göremedim. Hikaye başlangıçta iki erkeğin arkadaşlıkları ve daha sonrasında nakil olan bir kızın arasına girmesiyle yaşanan olayları anlattı. Sırf afişine bakarak bir aşk hikayesi izleyeceğimi sandım ama öyle olmadı. Sonucunda bir aşk unsuru oldu ama o aşk için atılan adımlar pek tat vermedi.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Bu filmi yazan kişi, tahminimce kendi yaşaminda deneyimlediği bir olay üzerine bu senaryoyu yazmaya karar vermiş. Duygularin tamamini aktarmaya gerek duymadan, sanki "sadece yaşayan anlar" dercesine yapmiş gibime geldi. Ben kendimi değil de, yakin bir arkadaşimi ve onun çevresini her bir karakterin yerine koyduğumda filmi hissedebildim. Aksi takdirde "hadi bakalim aşk hikayesi" diye başlasaydim sanirim ben de filmi "ruhsuz" mu denir nasilsa öyle bulanlardan biri olacaktim. Nedense film bana 5cm Per Second'u animsatti.

Fakat o tokat içime serin sular serpti onu da belirtmeden edemeyeceğim :P

Ben 7 verdim.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Japon yeşil çam filmi böyle olsa gerek. Acıların çocuğu Taku, kıza aşık olduğunu geç farkettin be... Ben olsam tren istasyonunda yine de yanına giderdim. Tabii gitseydi, sonu mutlu biterdi ki film realistik olmazdı. Yani gitse yanına, filmdeki bütün büyü bozulurdu. Japonlar bu konularda ezik bir millet olduğu için filmdeki verilen mesaj aşkınızın peşinden gidin yoksa hayatınızı keşkelerle geçirirsiniz gibi birşey olmalı... Bana kalırsa güzel bir fikirle çekilmiş, hayatın gerçek yüzünü yansıtmışlar. Toz pembe gözlükleri takıp yazmamışlar hikayeyi. Undermine'nin dediğine katılıyorum, filmi izlerken 5 cm per second'ı çok anımsadım. Ama onun sonu mangasında mutlu bitmişti, filmde düzgün bi son bile yoktu, neyse.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Nedense Ghibli-nin animeleri bana yapay bir hava veriyor. Sanki fazla canlı yapmak istiyorlar ama olmuyor işte. Aynı şeyi bu animede de yaşadım. Türüne ilk baktığım zaman "ahanda romantik/dram izleyeceğim" havasındaydım ama romantizm tarafı pekte beni tatmin etmedi. Ancak animenin gidişatı güzeldi ve izlediğim zaman sıkıldığımı da söyleyemem. Uzun zaman sonra 90-lar yapımı anime izlemek güzel oldu benim açımdan :)

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Çok boş bulduğum bi pembe dizi gibiydi. Arkadaşlar arasındaki ilişkiyi daha etkileyici anlatabilselerdi, daha başarılı olabilirdi. Başta biraz merak uyandırmış olsa da, merakım havada kaldı. Çoook ağır ilerleyişte eklenince temelli sıkmaya başladı. Ayrıca filmi izlerken 5 cm per second'ı pek anımsayamadım, çok beğendiğim bir yapımdı, kurgu, karakter, müzik vs. etkileyiciydi. Etkinlik filmini daha önce seyretmiştim, yorum yapmazsam bir dahaki etkinliğe katılmaya yüzüm olmazdı :D

4/10

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Kimsenin yorumuna ya da düşüncesine karşı bir saygısızlığım yok, amacım tartışma da yaratmak değil ama sadece şu karşılaştırma konusunda ve gerçeklikten uzak olan 'pembe dizi' benzetmesi için bir yorum ekleyesim var. Yorumları okuyunca geçip gitmek istemedim. Normalde yapımları tartışırken karşılaştırma olayından haz etmem, benim nezdimde her yapım -ister olumlu ister olumsuz olsun- kendi içersinde ele alınmalı. Madem karşılaştırma yapılmış, çorbada benim de tuzum bulunsun dedim. Yalnız yorumum kişisel olarak algılanmasın mümkünse, sadece içimden geldi, yazıyorum. Sizin de bir diyeceğiniz olursa ekleyebilirsiniz. Zira, karşıt görüşlü tartışmalar en sevdiğim şeylerden biri. :D

Kurgu dediğimizde 5 cm Per Second gibi bir filmi böyle bir yapımın karşısına getirmek ne kadar doğru anlayamadım nedense, bu filmde böyle bir durum mu vardı, ya da vardı ben mi göremedim? O filmde renk kullanımları ve çizimden öte bir anlatım yoktu benim gözümde, bu da sıradan bir pembe dizi tadındaydı. Sıradan bir aşk, daha doğrusu kaybedilmiş bir aşkın özlemini anlatan normal bir filmdi. Pembe dizi konusunda da evet o açıdan bir yaklaşımı mevcut olan animelerden biri, zaten hangi anime gerçek dünyanın yansıması ki? :) 5 cm Per Second filmi de bu pembelikten nasibi alan bir yapım değil mi? :o

Bir de, tam tersi olması lazım. Yani doğum olarak 5 cm Per Second (2007) filminin Ocean Waves'i (2003) anımsatması gerekiyor. :P

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Yarım saattir yazdığım yazı gitti a' dostlar, öfkeliyim kane.gif Kısa bir özet geçeceğim artık.

Filmi önceden izlediğim için yeniden izlemek konusunda mevcut etkisini bozma endişesiyle biraz çekingendim ama başladığım gibi bırakamadım, keyifle izledim yine. Herhalde on defa bile izleyebilirim bunu. Filmin bir defa yalın ve kendi temposunda süreklilik saylayarak okunması hala en beğendiğim unsuru. Farklı zamansal periyotlardan hikayeyi anlatması, kahramanın yer yer birinci ağızdan gelişmeleri okuması gibi noktalarla anlatımda değişkenlikte katılmıştı. Olay gereksiz ayrıntılara girmeden ve odağından sapmadan anlatıldı. Hikayenin tek bir duygu üzerine angaje olmaması zaten onun saf bir aşk hikayesi olmadığını söylemesinin en açık şekliydi, bunun aksi olsaydı kendisiyle tezat oluştururdu. Gerçekçi çizgisine uyan karakterle ve duygusal salınımlara sahip olması yine en olumlu yanlarından benim adıma. Bunu bitirdiğim zaman hissettiğim tastamam ve gerçek bir hikaye görmüş olduğum. Bunun yanında filmin okunmasına eşlik ettiğim hissi.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Kurgu dediğimizde 5 cm Per Second gibi bir filmi böyle bir yapımın karşısına getirmek ne kadar doğru anlayamadım nedense, bu filmde böyle bir durum mu vardı, ya da vardı ben mi göremedim? O filmde renk kullanımları ve çizimden öte bir anlatım yoktu benim gözümde, bu da sıradan bir pembe dizi tadındaydı. Sıradan bir aşk, daha doğrusu kaybedilmiş bir aşkın özlemini anlatan normal bir filmdi. Pembe dizi konusunda da evet o açıdan bir yaklaşımı mevcut olan animelerden biri, zaten hangi anime gerçek dünyanın yansıması ki? :) 5 cm Per Second filmi de bu pembelikten nasibi alan bir yapım değil mi? :o

Bir de, tam tersi olması lazım. Yani doğum olarak 5 cm Per Second (2007) filminin Ocean Waves'i (2003) anımsatması gerekiyor. :P

Şimdi ben önce 5cm'yi izlediğim için elbette sonradan izlediğim önceden izlediğimi animsatir, burada yanliş bir şey yok gibi :D Kopya çekmiş anlami vermedim neticede, animsatti.

Karşilaştirma yapmaktan ziyade ben "animsatti" demiştim. Hissiyat açisindan yani. Ben bu tarz filmleri izlerken, veya yine böyle yaşamin içinden olan romanlari okurken (Bakemonogatari'de bile) karakterleri hep hayatimdan birileriyle özdeşleştiririm. Benim için ekrandaki karakterler hep yaşamimdan birisidir, özdeşleştiremediklerime de isinmam zaten. OW'yi izlerken de bunu yaptim, ayni şekilde 5cm'yi izlerken de yine o kişileri koymuştum. İki filmin sonunda da hissettiğim şeyler birbirine çok yakindi. Neticede ikisi de gençlik/lise çağlari ve daha sonrasinda gerçek hayatin rastgeleliğini -ayni okyanus dalgalari gibi- gösteriyordu. İsmini kullanmam bu yüzdendir. Pembe dizi tamlamasini ben de anlamadim :D

Tekrar söyleyelim iki film de birbirinden çok ayri kulvardalar aslinda, ikisi de harika yapimlar. Ama herkesin her filmden aldiği hissiyat farklidir deneyimleri doğrultusunda. Atiyorum X kişisi için Steins; Gate öylesine sci-fi animesidir; ama çocukluk arkadaşi gözünün önünde vefat etmiş birisi için izleyici adeta Okabe olmuştur "ne yap et arkadaşini hayata geri döndür" diyerek izler, yipranir izlerken. Onun gibi bir şey. :D (Mesela ben 5cm'yi izledikten sonra hüngür hüngür ağlamiştim çünkü hayatimda tam esas oğlanin başina gelene benzer bir şey yaşaniyordu)

Bu arada başliği biraz daha açik tutalim hece yetişememiş izleyecekmiş :P

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Kimsenin yorumuna ya da düşüncesine karşı bir saygısızlığım yok, amacım tartışma da yaratmak değil ama sadece şu karşılaştırma konusunda ve gerçeklikten uzak olan 'pembe dizi' benzetmesi için bir yorum ekleyesim var.

Olayları aynen bu kelimelerle "kötü bir pembe diziye" benzeten kişi Taku'ydu (otel odası - Tokyo). Sorunu aranızda halledin :)

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

gundamaster

Tekrar izlemek istedim UnderE sırf senin için ama olmadı. oturdum başına ve film gitmedi, gidemedi benim için.

İzlediğim zamanda aklımda kalanlar kadar görüşlerimi aktarmak istiyorum.

Romantizm konusunda benim için sınıfta kalan yapımlardan biri.

Günlük hayatın anlatımı bana göre zor bir temadır. Film hem günlük hayat hem de ikili ilişkiler yumağını bir arada anlatmaya çabalayıp, bunu başaramıyor.

Liseli iki en iyi arkadaş Taku ve Matsuo'nun hayatına giren çılgın, bencil, başarılı herkesin aklını uçuran Rikako'nun gelmesiyle gelişen olayları izliyoruz.

Film o kadar Rikako merkezli ki kıza antipati duymamak elde değil. Aile içi sorunlarının olması nedeniyle etrafındaki kişileri buna sürüklemesi adeta onun büyük bir bencilliği. Çocuklar da saf olup, güzel kız gördüklerinde ağzı açık ayran budalası gibi davrandıklarından kıza çok fazla karşı gelemiyorlar. Taku biraz daha aklı başında bir karakter olduğundan kızın bu bencil istekleri karşısında kendi tavrını rahatlıkla ortaya koyabiliyor.

Gelişen olaylar öyle sığ işleniyor ki aralarında bir romantizmin olmasını beklemek pekte doğru değil. Film bu yöne kaysa da tatminkarlıktan oldukça uzak.

Karakterler arası geçişler ve ilişkinin anlatımı açısından 3. sınıf işlerden biri benim için.

5/10

Not:Yorum yazmaya fırsatım olmadığı ve pekte yazmaya şevkim olmadığından biraz geç yazabildim. Etkinlik bitmiş olsa da UnderE sırf senin için görüşlerimi eklemek istedim.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Muhtemelen son yazan kişi olacağım için uzun uzadıya yazmak istemiyorum :)

Film benim için hep çift taraflı gitti anime. Ne Taku'ya, ne de Yukata'ya ısınamadım. Benim gözümde kötü karakter Rikako'ydu ama kötü olmayı da tam becerememiş. Hani kötü karakteri yeterince izleyince seversin ya, o bile olmadı :)

Küçük, ara sekanslar ve çizimlerin hafif tatlılığı sayesinde izledim diyebilirim filmi. Doğruya doğru, bir de "la ghibli filmi bu, kesin olur supernatural bir şeyler" beklentisi vardı :)

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Filmi bir Ankara yolculuğu sırasında firmanın film arşivinde denk gelipte izlemiştim. Bence basit bir hikaye olsa da final olarak da yeterince doyurucuydu.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

evet bu kadar yazılanlardan anladığım ben şu 5cm'yi izleyim bi dostlar, o kadar bahsedilmiş ki merak ettim :011:

ocean waves benim çok aklımda kalan bi film olmadı galiba bi 4-5 sene oldu izleyeli, bilmiyorum yani genelin (yabancı forumlar vs) dedikleri kadar da aovv ghibli vooovv diyebileceğim bir yapım değil. misal only yesterday çok daha sessiz kendi halinde bir yapımdı ama onu çok net hatırlıyorum, ocean waveste tek hatırladığım kıza uyuz olduğum. fakir bi çocukluk geçirdiğimden bu borç para alma mevzuları tüylerimi diken diken ediyor ondan olsa gerek. özet geçeyim, iyi film üstünden yıllar geçse de hatırlanmalı.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

@gundam: Yeniden izle dememiştim yav görüşlerinizi eksik etmeyin demiştim sadece :P

hece de izlediğine göre başliği kilitleyebiliriz.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

gundamaster

@UnderE farkındayım. Daha dolu yorum yapmak, hatırlamak ve ince analizler adına izlemeyi düşündüm ama olmadı :)

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Forum Kuralları'mızı okudunuz mı?