CasvalDeikun 28 Ağustos 2014 Share 28 Ağustos 2014 İlk olarak birazdan söyleyeceklerimden ötürü, büyük bir ihtimalle tepkileri üzerime alacağım, ancak açık konuşamazsam, burada birbirimizi tanıyıp sohbet etmenin ne anlamı var, öyle değil mi? Romantizmi çok severim ancak bazı insanların aksine, ben bazı serilerden o kadar fazla etkilenmem, örnek veriyorum: Clannad serisi, ef: A Tale of Memories, Ano Hi Mita Hana no Namae wo Bokutachi wa Mada Shiranai, Angel Beats, Kanon(2006), Air, Nana, Monogatari serisi vb. Bu seriler her ne kadar duygu yüklü ve romantizm içeren seriler olsalar da hiçbiri beni o kadar fazla etkileyemedi. Beni heralde... en fazla etkileyen seri bir doushinji olan Evangelion Re-Take oldu, açık konuşacağım, isterseniz Evangelion fanlığından diyebilirsiniz, isterseniz Asuka sevgisinden diyebilirsiniz, isterseniz End of Evangelion filminin etkisinden diyebilirsiniz, bana bu duyguları hissettiren bir doushinji benim için başyapıttır. Benim sizden istediğim, ciddi anlamda kendinizi inanılmaz bir şekilde duygulandıran, tuhaf hissettiren serileri, sahneleri paylaşmanız, istediğiniz kadar ekleyebilirsiniz. Ben Evangelion Re-Take'in son sahnesiyle başlıyorum: Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
CloudT 28 Ağustos 2014 Share 28 Ağustos 2014 Shoujo Kakumei Utena 'yı bu konuda tek geçerim. Üstüne de başka bir seri tanımam. Juri Arisugawa 'nın yaşadığı aşk, hissettiği yoğun duygularla birlikte seyirciyi yerden yere vurması, atların arkasına iplerle bağlanmışcasına duygularımızı param parça edişi hala kalbimde bir yaradır. Özellikle, Ruka Tsuchiya ile olan sahneler tam bir başyapıta yakışır durumdaydı. Gözlerim dolar, dolar ve dolar... Bunun yanı sıra, bu seride sadece bir iki karakter değil, neredeyse bütün karakterler ilginç bir hikayeye sahiptir. Utena'nın çocukken yaşadıklarından, Anthy'nin abisiyle arasındakiler, Miki'nin Anthy aşkı, Nanami'min abi kompleksi, Souji'nin bir zamanlar yaşadığı derin travma, Akio'nun saplantısı, Saionji'nin nazik bir yanı olmasına rağmen nefreti, Shiori 'nin kaltaklığı, Tsuwabuki veletinin Nanami tutkusu ve Wakaba'nın bir ara çıldırmasına kadar, o kadar çok farklı noktalara değinmiş harika bir seri ki. Aşk, şehvet, tutku, ihanet, yalanlar, özlem, yaşam ve ölüm gibi bir çok kavramın ahenkle bir bütünlük içerisinde bulunduğu başyapıt niteliğinde bir seri. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
loykad 28 Ağustos 2014 Share 28 Ağustos 2014 Dikkatimi çekiyor, bu konuyu konuştuğumuz halde bir kez daha belirtiyorum. Monogatari romantizm animesi değildir, supernatural yönleri daha ağir basar. Bir animenin ana karakterleri aşk üçgeni içerisinde diye anime romance olmaz, ayni şeyleri mi izliyoruz anlamadim valla. Neyse, konu dişina taşmayalim Ben de Cloud'a katiliyorum, Utena kadar harika bir romantizme daha başka yerde rastlamadim. Hangi karakteri ele alsam müthiş bir romantizm firliyor, hepsinin arkasinda derin bir hikaye var. Karakterlerin doluluğu ve gerçekçiliğini de eklersek diyecek başka söz kalmiyor. Dementia öğelerini romantizm ve başka felsefi konularin üzerine çok güzel kurmuş ikuhara reyiz. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
tabibitosan 28 Ağustos 2014 Share 28 Ağustos 2014 Versailles no Bara. Ve bu bağlamda kapanış şarkısı olan Ai no Hikari to Kage bence en hüzünlü, en anlamlı şarkıdır. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
gundamaster 28 Ağustos 2014 Share 28 Ağustos 2014 Kullandığımız tabirlere dikkat edelim. Konuyla ilgisiz olan mesajlar silinmiştir. Yorum yaparken rencide edici, kışkırtıcı ve direk ithamda bulunacak ifadelerden kaçınalım. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
suke 29 Ağustos 2014 Share 29 Ağustos 2014 Yapım gereği direk romantizm türü olan animeler izleyemiyorum. Ha izlediklerim var, izleyip beğendiklerim var, beğenmediklerim de var tabi. Ama benim aradığım romantizm animelerde/oyunlarda/filmlerde direk aşk temalı bir yapımda bulamadığım bir şey. Ana teması/türü çok alakasız olan bir yapımda iki karakterin birbirleriyle olan yakınlaşması çok daha hoşuma giden bir şey. Ve aşk maksadıyla çıkan yapımlardan çok daha tatmin edici bir özelliğe sahip. Aklıma gelen serileri yazacağım kısa kısa. Mobile Suit Gundam 0080: War in the Pocket Esasında çok farklı konular içerse de, robotlardan da öte bir çocuğun savaşa bakış açısı tarafından karakter gelişimini o kadar güzel işlese de sanırım en sevdiğim aşk hikayesi bu animede. Bernard ve Christina arasında yaşananlar, ve olaylar sonrası Alfred'in o ikisi hakkındaki düşünceleri, ekran başında oturanın gözleri yaşartmıyorsa, o kişi kalp değil taş taşıyordur taş! Rurouni Kenshin: Meiji Kenkaku Romantan - Tsuiokuhen Bu kısa ova'da Kenshin geçmişini görüyoruz ve yaşadığı muazzam aşka tanıklık ediyoruz. Spoiler vermeden anlatmak zor ama bir insana hem nefret duygusu besleyip hem de aşık olabilmek çok nadir karşılaşılan bir konsept. Sanırım bunu en iyi gözler önüne seren de bu yapım. (Summoning Squaw!) Chikan Otoko Benim için ayrı bir yeri var bu manganın, hikayesi çok ilginç değil ama karakterler günlük hayatta karşılaşılabilecek tipler. Özellikle son birkaç aydır yaşadığım şeylerle bir çok benzerlikler olunca buraya taşımadan edemedim. Ayrıca Gundam serilerinin her birinde unutulmaz aşk hikayeleri vardır. Çoğu mutlu bitmez ama, yine de buna rağmen Gundam serilerini zirveye taşıyan elementlerden biri de bu romantizm unsurudur. Monogatari serisi hakkında da yazmadan edemeyeceğim, o da ilk sezondaki aşk hikayesiyle beni benden alan bir yapımdır, serinin fanservis yanlarını, üçgenini beşgenini falan umursamıyorum, Araragi'yle kendimi özdeşleştirebildiğim çeşitli noktalar var ve diğer karakterlerle yaşadıklarını empatiyle karşılıyorum. İzlediğim/okuduğum her şey aklıma gelmiyor şu an ama yukarıdaki listeye 4. bir madde ekleyecek olsam ay ışında yıldızları seyrederken sana verebileceğim sevgimden başka pek bir şey yok diyen bir kız heralde kararımı vermemde çok etkili olurdu. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Stzake 29 Ağustos 2014 Share 29 Ağustos 2014 Şuan aklıma sadece Tower of God isimli webtoon'daki Baam ve Rachel (veya lahel, hangisi doğruydu hatırlamıyorum şuan, çeviri ile ilgili bir sıkıntı vardı karakterin ismi konusunda) karakterleri arasındaki ilişki geliyor. Seriyi bi süredir okumuyorum, son gelişmelerden haberim yok ama bu iki karakter arasındaki bağa da ne kadar aşk denir bilmiyorum. Yine de beni oldukça etkilemişti. Kendi yaşadıklarımla özdeştirebilmiştim. Ne yazık ki spoiler olacağından nelerin etkilediğini anlatamıyorum. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
gundamaster 29 Ağustos 2014 Share 29 Ağustos 2014 Hetakoi isimli mangadaki iki karakterin arasında gerçekleşen romantizm tam da doğru ve olabilecek bir romantizmdi. Beni en çok etkileyen eser de bu konuda o olmuştu. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Squaw 29 Ağustos 2014 Share 29 Ağustos 2014 Ahanda Romantic Queen geldi! Yazdıklarım, çok bilinen çok klişe serilerden birer sahne içerecek belki ama benim bugüne kadar izlemiş olduğum serilere geri dönüp de baktığımda yüzümde mini mini gülümsemeler oluşturabilecek kalitede olan sahnelerden birer esinti getireceğim. İster konusu çok klişe olsun isterse çizimleri -benim için en kalitelilerden olsa da- günümüz çizimleri yanında sönük kalsın, ben izlediğim birçok seri içersinde bana verdikleri havayı soluyamadım hala, bu gibi buram buram romantizm kokan sahneleri özlemiyor da değilim. Gelelim serilerime; Rose of Versailles; birinciliğini asla ama asla kimseye kaptırmayacak bir yapım. İçersinde birçok ciddi konuyu barındırsa da o ardından gelen Shoujo esintisine kapılmamak mümkün değil ve her izlediğimde aynı etkiyi bırakabilecek bir gücü var. Aslında birçok sahnesi var Oscar'ın romantizmi doruğa ulaştıran ama ben şu sevimli ve masum aşk sahnesini paylaşmakla başlamak istedim... [bimgx=200] http://i1227.photobucket.com/albums/ee440/squaw2/AnimeSS/ep33-04_zpsce38926c.jpg[/bimgx] Bu sahneyi ilk izlediğimde liseye gidiyordum ve Tv'de yayımlanan nadir cesur animelerden biriydi ki günümüzde bile böyle sahneleri izleyemiyoruz, daha doğrusu o cesur anların başlangıç sahnesi diyelim. Aslında bu sahne normal bir seride olsa fazla abartı gibi gelebilirdi ama benim için Oscar ve Andre'nin tüm hayatının huzura kavuştuğu en güzel ana sahip o özel sahneden öte bir şey değildi... *spoiler içerir* [bimgx=250]http://i1227.photobucket.com/albums/ee440/squaw2/AnimeSS/ep37-07_zpsc875d62b.jpg[/bimgx] Oscar ağlarken çok güzeldi, her ne kadar hüzünlü bir sahneyi içerse de o mendil uzatan el ve yere diz çökmüş Oscar; en güzel sahnelerden biri... [bimgx=200] http://i1227.photobucket.com/albums/ee440/squaw2/AnimeSS/ep30-09_zpsf2a9c46b.jpg[/bimgx] Rurouni Kenshin Tsuiokuhen OVA; Oscar sonrası bunu eklemezsem kendime ihanet etmiş olurum. OVA'nın o şahane atmosferine mi yoksa o şahane Tomoe & Kenshin öyküsüne mi kanıyorum bilmiyorum ama önemli bir dönemi anlatan böylesi kaliteli bir seriye sıkıştırılan romantizm herkesin harcı değildir. Mangakası'na en çok saygı duyduğum nadir isimlerden biri, sırf bu nedenle bile elleri öpülesi olanlardan. Politik oyunların ve samurayların kanlı dünyasının ortasına bırakılmış mis gibi bir esinti... Ne kadar çok seri izlesem de onların bağına erişebilecek bir başka bağ olmayacağına adım gibi eminim. Şu Kenshin'i üşüten, daha doğrusu Kenshin'in izleyicisinde serinlik bıraktığı sahne tüm OVA'yı özetler nitelikte ama işte... Bu sahneye gelip de bir an durup öylece kalmak Kenshin ve Tomoe'nin size sunduğu en güzel romantizm... [bimgx=200] http://i1227.photobucket.com/albums/ee440/squaw2/AnimeSS/vlcsnap-38411_zps09504dc4.png[/bimgx] Fate/stay Night; çoğu izleri Gilgamesh'i sevmez ama benim serideki asımdır kendisi... Saber ve Rider'ı da pek bi severim ama Gilgamesh'in Saber tutkusuna her zaman hayran kalmışımdır ve o tutkuyu dile getirmiş olduğu şu sahne, doruğa ulaşan bir Gilgamesh tüm seriye bedel!!! *spoiler içerir* [bimgx=250]http://i1227.photobucket.com/albums/ee440/squaw2/AnimeSS/1195226657025_zpsa717388f.jpg[/bimgx] Lovely Complex; kimine göre komedi kimine göre aptalsı mı aptalsı olan bir Shoujo serisinden öte bir şey değil ama bana göre stres atmanın en güzel yolu. Canım sıkıldığında açarım LovCom ve bakarım keyfime, işte o an değmesin kimse keyfime! Birçok sahnesi komedi içerse de ben ikilinin şu sahnesine pek bi hayranım. Hem güldüren hem de romantizme boğabilen nadir sahnelerden birisiydi.... [bimgx=200] http://i1227.photobucket.com/albums/ee440/squaw2/AnimeSS/assssssAds1310z_zpse930b105.jpg[/bimgx] Darker Than Black; sizi bilmem ama ben bazen birleşemeyen çiftlerin arasındaki bağa daha bi özenir o bağı daha bi romantik bulurum. Hei ve Yen de bundan nasibini alan nadir çitlerimden birisi. Belki de onları özel kılan bu muhteşem ikiliyi birleştirmeyen şu lanet kaderleri... Neden ne olursa olsun ben şu sahneye hala doyamam... NANA; romantizm denilir de bu isim anılmazsa işte orda hemen biterim! Kimine göre bu da çok klişe kimine göre aşk saçmalıklarıyla dolu ama bana göre anlatımıyla izleyicisini, Ren ve Nana'sıyla çoğu takipçisini yerle bir etmeyi başarmış bir yapım. Onların arasındaki bağı da hep özel bulmuşumdur, yeri geldiğinde kendimden bir şeyler bulduğum yeri geldiğinde de bize çok uzak olmasına rağmen herkesin hissedebileceği bir aşka sahip olduklarını düşündüğüm bir yapım ve onlara ait aşırı özel bir şey bulamasam da işte onların her sahnesinde hissettiğim romantizmi dile getirmek ister bu gönül. Hangi sahneyi ekleyeceğimi bilemedim, aslında bildim de resim bulamadım şimdi. Şu yıllar sonrası (spoiler), otel odasındaki kapının arkasında birbirinden kopamayacakmışçasına sarılışları... İşte o an seride yer alıp da 'romantizm' diye adlandırabileceğim, daha doğrusu en sevdiklerimden birisi. O sahneyi bulamadım ama şu resmi ekleyip konuyu şimdilik noktalayasım var. ;) [bimgx=200] http://i1227.photobucket.com/albums/ee440/squaw2/AnimeSS/n857450007_490103_1054_zpsee5c66ce.jpg[/bimgx] Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
aysöken 5 Eylül 2014 Share 5 Eylül 2014 Bu konuda Sundome ile Onani Master Kurosawa'yı okudum sadece. Diyebileceğim o ki psikolojik olunca güzel oluyor ama öyle aşkımlı bi' tanemli cıvıl cıvıl şeylere gelemem. Okuduğum zaman dayak yemiş gibi olmam lazım. İçimde bir parça bağırta bağırta, kanata kanata koparak ayrılmalı. Ai-Ren ile Natsu no Zenjitsu'dan da aynı tepkiyi bekliyorum. Okuyacağım. Tabii Aku no Hana'yı da unutmamak gerek bence. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
GeNeRaL52 5 Eylül 2014 Share 5 Eylül 2014 sadece romantizm anlayışı/tarzı olarak bir değerlendirme yaparsam nazo no kanojo x derim ilk kesin. sonra aku no hana, bakemonogatari, olaya farklı bir bakış acısı kattığını düşündüğüm sankarea ve son olarak da Requiem for the Phantom. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
betten 5 Eylül 2014 Share 5 Eylül 2014 Bu zamana akdar bir çok shoujo manga ve anime izlemiş biri olarak ben de en büyük etkiyi bırakan ilk adam akıllı izlediğim anime olan Lovely Complex'tir. Onun haricinde Kimi ni Todoke animesinde de oldukça hoş bir romantizm vardı. The Breaker mangasını bilen var mıdır bilmiyorum, ana karakterin hocasının aşık olduğu kadınla yaşadığı romantizm hem yüzümü güldürdü hem de ağlattı. Bu yüzden genel olarak shoujo anime-mangalardaki konu genellikle aynı olduğu için shounenlerin arasına sıkıştırılmış bir kaç sahnelik romantizmi çok kaliteli yapıyorlar. Belki de sürekli aynı şeyleri izlemek baydığı içindir. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Akuma_Blade 6 Eylül 2014 Share 6 Eylül 2014 Romantizm dendiğinde aklıma ilkin Kimagure Orange Road'da Kasuga ve Madoka arasındaki gelgitli ve son ana dek adı konulamayan, ama sınırları zamanı ve gerçekliği aşan ilişki, sonra da Welcome to the NHK'da Satou'nun sempai'si Hitomi'ye karşı hissettiği duygular gelir. Satou adanın tepesine çıkıp "atacağım kendimi, tutmayın" modundayken de, yılbaşı gecesi onunla el ele tutuşurken hissettikleriyle de beni ağlattığını tüm dürüstlüğümle söyleyebilirim. Bu denkleme her ne kadar biraz koşu kızı tadında bir ilişki de olsa Gundam 0080'den Chris ve Bernie'yi, ani ve taraflardan birisinin avantaj elde etme çabasıyla başlamış olsa da, ortak farkındalıkla hızlı gelişen ve bittiğinde bile gerçek anlamda bitmiş olmayan iç burkucu hikayesiyle Zeta Gundam'dan Four ve Kamille'i de ekleyebilirim. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Aurora Borealis 8 Eylül 2014 Share 8 Eylül 2014 Rurouni Kenshin(Anime) Tabiki onların aşkı gibisi yoktu.. Basara (Anime) Bazen çok seversin o kadar çok seversin ki .. Lovelyy Compleks (Anime) Onları bilmeyen yok herhalde.. Legend of Basara (Anime) İki düşmanın Sarasa ve Shuri Hanasakeru Seishounen (Anime) Politika ile işlenmiş ve bir çok sınavdan geçen derin aşları Skip beat (Manga) Mogami ile Ren'in kıpır kıpır karanlık Üzücü yaralayıcı bir o kadar da komik romantizimi Tokyo Crazy Paradise(Manga) Her şeye rağmen Ryuuji, ve Tsukasa'nın aşkları.. Neyse bu kadar yeter .. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
The North Wind 6 Kasım 2015 Share 6 Kasım 2015 Sword Art Online. O Kirito, Asuna için çift kılıçla börtü böceğe eşeğe danaya mı tek atmadı, peri oldu da uçup kuş kafeslerinden kız mı kurtarmadı. Çok çekti ama yılmadı. Ayrıca enseste karşı dik duruşuyla da örnek bir japon vatandaşı imajı sergiledi. Çok yaşa kısa adam. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Akuma_Blade 7 Kasım 2015 Share 7 Kasım 2015 An itibariyle 12 yıldır sadece zihnimde olsa da süren Sakura x Kenji pairing'ini olabilecek en güzel şekilde taçlandırması ile Soukyuu no Fafner serisi de bu bağlamda sayılmalı. (El ele tutuştukları ve artık tek ruh gibi birbirlerinin cümlelerini tamamladıkları sahnede ağlamamak için resmen savaş verdim, öyle diyeyim) Olayın en manidar yönü hiç flashback içermese de bölüm boyunca kurguda 2.5-3 yıl önce yaşanan tüm o acı ve zorlukların adeta bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçmesi ve o mutluluğun arkasında yaşanan tümm o travmaların o anki sessiz mutluğu taçlandırması oldu. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Gallardo 21 Ekim 2019 Share 21 Ekim 2019 ''Zıt kutuplar mı yoksa benzerlik mi?'' dediğimizde, zıt kutupları ele alan animeler çoğunluktadır. Bu yüzden benzerliği işleyen veya benzer çiftler yakaladığım serilerin benim için yeri daha bir ayrı oluyor. Benzerliği en iyi işleyen serilerden biri olan Cross Game biraz da bu yönüyle benim için özel bir seridir. Bunun dışında; Air serisinde Ryuuya ve Uraha, Mushishi'de Ginko ve Tanyuu, The Breaker'da Chun Woo ve Shiho, Golden Boy'da Kintaro ve Motosikletli Kız diğer aklıma gelenler. Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Gallardo 24 Şubat 2022 Share 24 Şubat 2022 (düzenlendi) İçinde aradığım romantizm sosunu bulabilirsem, her türlü animeyi izleyebilirim. Yorum da bu çerçevede olacak. Space Dandy 2. Sezon: 2015 yılbaşına bu animeyi izleyerek girdim. Bende en büyük izi bırakansa, izleyenlerin tahmin edeceği üzere 10. bölüm. Dandy ve Scarlet'in tüm bölüm boyunca etkileşimlerinde aralarındaki yoğun elektriklenmeyi hissedebiliyorsunuz. Chuck Norris muhabbetinden itibaren ilişkinin gerçek potansiyeline tanık oluyoruz ve birbirini anlamanın özel bir çaba gerektirmeden doğal olarak gerçekleştiği ve kendiliğinden akan bir ilişkideki iki insanı izliyoruz. Tüm olup bitenlerden sonra bölümden kareler eşliğinde çalan endingle hem hüzünlü bir hatırayı yaşayıp hem de gerisini arıyoruz. 31 Aralık 2014'ten bu yana defalarca izledim. Ben olsam bir yolunu bulup o kaseti verirdim. Bence Dandy de vermiştir. Mushishi 20. bölüm: Ginko ve Tanyuu'nun arasındaki, bölüm sonundaki konuşmalarla zirveye çıkan ilişki. Bundan sonrası için hayal gücümüzü devreye soktuğumuzda; Evet, artık Tanyuu'nun önünde netleşmiş bir amaç var. Bu amaca tutunabilir, dayanabilir, sırtını yaslayabilir, uğruna mucizeler gerçekleştirebilir. Ben hep ikisini beraber seyahate çıkmış olarak hayal ediyorum. Bir başka animede cameo bile olsa beraber seyahat ettiklerini görürsem BTS görmüş army e dönebilirim. Genius Party: Baby Blue: Animasyon tarzı Shinkai fimlerini anımsatsa da, Shinkai filmlerinin toplamından daha büyük etki bırakan, Shinichiro Watanabe'nin yönettiği bölüm. Seslendirmeler özel olarak seçilmiş gibidir, sade, yalın ve nazik bir şekilde vurucu. Gintama: 39. bölüm. Katsura ve İkumatsu'nun çizimlere yansıyan olgun tavırları, mükemmel oyunculukları, leb demeden Çorum der gibi birbirlerinin repliklerini tamamlamaları ve sonda tek bir replikle mükemmel bir kapanış. İyi anime nedir? Şiir gibi görseller akıcı sahneler midir? Bunlar teknoloji ve imkanlarla değişebilir. Öfke, mutluluk, şaşırma, üzüntü gibi temel duyguları da bu imkanlar dahilinde süsleyebilir, vurucu yapabilirsiniz. Ama mizah, melankoli, muziplik, zeka pırıltıları gibi karmaşık ve derin ifadeleri bir temel duygu rahatlığında aktarmak, işte fark burada başlar. Bu bölümde gördüğümüz de tam olarak budur. Yine aynı animede kıyıda köşede kalmış bir ikili; Shinpachi ve Kirara. Boogiepop Phantom: Henüz tamamını izlemedim, sadece bir sahnede gördüm ama aradaki elektriklenmeyi hissettim. Kuroda Shinpei ve Kirima Nagi, bu ikisi arasında bir şeyler olmasını istiyorum, kesinlikle bir şeyler olmalı. Koi to Yobu ni wa Kimochi Warui: Kai Tamaru ve Rio Amakusa. Evet, bu, benim zihnimde olan bir şey. Ama o elektriği aldım yani. İkisinin etkileşme girdiği sahnelerde pür dikkattim ve animenin geri kalan bütün sahneleri (çok sevdiğim Arietty-chan da dahil) gölgedeydi benim için. Chikan Otoko: 4. bölümden itibaren yükselmeye başlayan ivme ve tüm zamanların en iyi randevu sahnelerinden birini içeren 5. bölümle birlikte ''olması gereken kişi'' şüpheye yer bırakmayacak şekilde netlik kazanır. Onani Master Kurosawa: Kurosawa'nın hem sulara gömdüğü kız, hem de finaldeki kızla etkileşimleri. İkisinin de yeri ayrı. Ama birini seçecek olursam, tabi ki olanı seçerim. Uzun zaman geçtiği için ancak bu kadar yazabiliyorum ama çok yoğundular ikisi de. NHK ni Youkoso: Yukarıda heyecan yakıtını harcadık, sıra geldi buna. Misaki ilk bölümden itibaren as kızdı. Openingi, hatta openingin son 3-4lik ferah müzikli kısmını onunla özdeşleştiririm. Bu sözleşme muhabbetleri, 1 milyon yen muhabbeti falan çok tatlı bir kız. Tabi Satou gibi bir karakter olmasa kimse bu kadar etkileyici olmazdı. Neyse. Ama senpai kafamdaki tek kişi profilini bozmayı başardı. Onun Satou ile sahnelerinde ayrı bir hava vardı. Noel bölümünde zirve yapmıştı. Ama içimi buzzz gibi yapan 2 kelimelik bir replik var: Anne olacağım. O neydi ya. Yani şu an saat kaç, 3:30. Gecenin bu saatinde çıkıp sokakta dolaşma isteği uyandıran bir replik bu. Hani Kore'de evlere dağıtılan yangın söndürücü vazolar var ya, aynısı. Ama başka türlü de Misaki'nin hiç şansı yoktu. Hitomi tek kontrada işi bitirirdi. Misaki karşısındakinin ağır top olduğunun içten içe farkında ve otomatikman özgüvensiz kalıyor. Zaten ondan sonra da Misaki'nin geçmişini öğreniyoruz, odak yeniden Misaki'ye kayıyor ve o gazla finali yapıyoruz. Final bir başka zirveydi. Unutmuşum baya. Bu bölümü de geçenlerde izledim ondan hatırlıyorum. Ergo Proxy: Bunu da baya oldu izleyeli. Ama 2. ve 3. bölümün sonlarını son 1 yıl içinde birçok defa izledim. Vincent'in uysal olmayan yüzüne tanık olduğumuz zamanlar. Özellikle 3. bölüm finalinde o yüz ifadesi ve Re-l'in, kapılar kapanana kadar tüm olanlara, gözünü bir an bile kırpmadan şahit olması. İlk izleyişimde bile bu kadar etkilenmemiştim. Şimşekler çaktıran bir sahneydi. Oregairu: Evet, kapanışı bununla yapalım. 2013 veya 14. İlk sezonu hiçbir şey bilmeden başlayıp aynı gün bitirmiştim ve Hikigaya-Yukino etkileşimine bayılmıştım. O zamandan bu yana düzenli olarak aklımda yer eden bir ikili oldular hep. 3. sezonda, Yui fanı anime ekibinin de etkisiyle Yui'den etkilenmedim değil. Hatta sırf animeyi baz alırsak Yukino'yu zorlayacak duruma bile geldi ama bu haliyle bile Yukino'ya karşı hiç şansı yok. Hele novelda Yukino'nun neler yaptığını ve animeye ne kadarının yansıdığını öğrendikten sonra. Animede tam olarak yansıtılmış bir Yukino görmeyi o kadar çok isterdim ki. Neyse, bu mesajlık burada bitsin. Düzenlendi: 24 Şubat 2022 (Gallardo) 1 Yorum bağlantısı Hemen paylaş More sharing options...
Önerilen İletiler
Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın
Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor
Hesap oluştur
Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.
Hesap OluşturGiriş yap
Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.
Giriş Yap