Jump to content
  • Kayıt Ol

Gen Urobuchi ve Kamen Rider külliyatına bakışı


Akuma_Blade

Önerilen İletiler

Gen Urobuchi'yi hepimiz tanıyoruz, bu yüzden ayrıyeten tanıtmaya gereksinim duymuyorum. Bu yazıyı yazma sebebim, kendisinin senaryosunu yazdığı ve önceki yıl tamamlanan Kamen Rider Gaim serisinden dolayı kaçınılmaz şekilde kendisi ve eserlerinin Ryuki gibi eski Rider serilerinden ne şekilde esinlenme olduğunu belirttiği bir mülakatını belirterek kendisinin ilham kaynaklarını, bunun yanısıra kendisinin senaristliğe ilk başladığı dönemleri betimlemeye katkıda bulunmak.

"Öncelikle belirtmek isterim ki, bir Tokusatsu eseri üzerinde çalışmak bir Anime üzerinde çalışmaktan oldukça farklıdır. Zira burada, yazarın kontrolü dışında olan pek çok faktör önceden vardır ve tabir-i caizse bu en başta senaristi bağlamaktadır. Bu yazarın istediği herşeyi yazamayacağı anlamına gelmese de bu yazarın istediği şeyleri yazmaya başlayabilene dek büyük bir meydan okumaya girmeyi kabul etmesi anlamına gelir.

Showa serilerinin çoğunun yayınlandığı dönemde bir çocuktum, korkunç şeyler olduğunu düşünüp korktuğumdan (ç.n. : Urobuchi Amazon'da olduğu gibi Rider'ların düşmanların kolunu, bacağını koparıp attığı kanlı sahneleri kastediyor olabilir) hiç birisini tamamen izleyememiştim. Her ne kadar o yıllarda bir Kamen Rider hayranı olmamış olsam da başka Tokusatsu serileri izlemişliğim de vardı, Denjiman, SunVulcan, GoggleV, Gavan yada Sharivan gibi. Kamen Rider'lardan tamamen izlediğim ilk seri ortaokul sonu, lise başı gibi izlediğim BLACK'di. Devam serisi olan BLACK RX'i o denli sevmemiş ve sonuna dek izleme gereği duymamıştım. Ama BLACK'ı gerçekten sevmiştim. Özellikle sonlara doğru son savaşı Black yada Shadow Moon'dan hangisi kazansa da Golgom'un zafer kazanacak olmaya yaklaşması üzerinden betimlenen geleceksizlik hissine çarpıldığımı anımsayabiliyorum. Diziden yapılan Manga adaptasyonunu çok daha sevmiştim çünkü karanlık ton daha da ileri taşınmıştı ve kimin kazandığına dair son belirsiz bırakılmıştı. O zamanlar başıma kötü birşey geldiğinde bu örnekleri hatırlar ve şöyle düşündürürdü: 'Pekala, bundan daha kötü olamaz ya!' Günümüzde toplumumuz neyse ki savaşmak yada açlıkla karşı karşıya değil, ama yine de bu tür kurgulardaki zorlayıcı temalar ile insanları aşılanır gibi bu tür zehirlerle aşılanmaları gerektiğini hep düşünmüşümdür.

O zamanlar Anime'lerle Tokusatsu'lardan çok daha alakalıydım, örneğin Armored Trooper Votoms'un büyük bir hayranıydım ve hatta yayınlandığı dönemde maketlerini alıp yapmışlığım bile vardı. Scopedog'un (ç.n. : Chirico'nun kullandığı model) sadece 4 metre boyunda olması ve hareketlerinin merdivenler yada kablolar gibi günlük hayatta olan nesneler karşılığında etkileşime girerkenki dinamik gerçekçiliği beni büyülemişti.

Yazdığım Blassreiter ve Madoka Magica'daki karakterlerin korkularını anlatabilmeyi önemli sayıyorum zira bu zehrin izlerini ilkin Kamen Rider'larda (her ne kadar ilk örneklerini izlemekten korktuysam da) ve Armored Trooper Votoms'da görmüşümdür. Örneğin BLACK'ın beni çekme sebebi başında onun bir Kamen Rider olması ve bu gücü korkunç birşey olarak görmesine rağmen kabullenmesidir. Bu örnek üzerinden bir Kamen Rider olmanın gücü onunla beraber gelen korkularla beraber kabullenmek üzerine bir anlatı olduğunu söyleyebilirim.

O zamanlar Naziler'in çocuk ve gençlik teşkilatının (ç.n. : Hitlerjugend) hakkında bir belgesel de izlemiştim. Onların birer yetişkin olmadıkları halde Yahudilere ait evlere seve seve sadırmalarını görmek orada onların yerinde benim olabileceğime empati yaptığımda beni korkutmuştu. Onlarla aynı yerde ve zamanda doğam, tüm yetişkinlerin ağız birliği etmişçesine söylediği şey onların bu ülkryi mahfettiği ve bu yüzden bunu hakettikleri olacaktı. Çocukların babalarının işsizliklerinin Yahudilerin bir suçu olduğuna inandırılmaları sayesinde onlara bu şekilde istedikleri herşeyi yaptırabiliyorlardı.

Heisei dönemine geldiğimizde Kuuga'yı gerçekten sevmiştim. Artık bir yetişkin olduğum ve senaristliğe başladığım dönemde yayınlanmış olmasına rağmen (ç.n. : Kuuga serisi Urobuchi Gen'in yazdığı Phantom'dan bir ay önce yayınlanmaya başladı) beğenimi kazanan bu seriyi izlerken bir taraftan da bu kadar uzun bir süre serisi çıkmadığı halde yeni serilerle devam edecek olmasını görmek beni şaşırtmıştı. Zira bu dışarıdan çocuklar için yapılmış bir seri gibi gözükse de açıkça görülüyordu ki aslında tamamen bir çocuk serisi olarak da tanıımlanamazdı. O güne dek bu tür pek çok seri özel yetenekleri olan insanlara odaklanıyordu fakat burada önemli olan şeyin cesaret ve sorumluluk duygusu olduğu vurgulanıyordu. Kuuga bana göre Kamen Rider için gerçek bir başlangıç noktasıdır.

Sevdiğim şeylerin başına kuşkusuz polislerin hikayede önemli yer tutması, canavarlar ortaya çıktığında polislerin ne yapacağını merak ettirmesi vardı. Buna benzer şekilde bu sadece bir Kamen Rider'ı işlemiyordu, içinde polisler, doktorlar, araştırmacılar, teknisyenler ve buna benzer insanlar da vardı ve canavarlara karşı verilen savaşta herkes üzerine düşeni yerine getiriyordu. Kuuga hem doğaüstü güçlere sahip bir kahramanla ilgiliydi, hem de paranormal olaylara karşı savaşan bilgilerini ve organize çalışma yeteneği olan insanlarla alakalıydı. Diğer Tokusatsu serilerinde, canavarlara karşı verilen savaşta üstün teknolojilere sahip ordu birlikleri görülebilse de bunların birşey başardığını hiçbir zaman göremezdim. Kuuga'daki polislerin üstün hiçbir tarafları yoktu, yine de sivilleri savunmak birinci öncelikleri olduğu için savaşmaktan vazgeçmiyor, bu şekilde bir süre sonra onlara karşı zayıflıklarını üzerlerinden atmaya hazır hale geliyorlardı. Bir diğer sevdiğim yanı serinin çocuklara yetişkinlerin nasıl varlıklar olduklarını göstermeye aracılık yapıyor olmasıydı.

Grongi'ler harika düşmanlardı. Bunun sebebi canavar olarak değil insan görünümünde yaptıkları şeylerin korkunçluğuydu. Kuuga'nın yayınlandığı dönemde kaçırılma olayları ve ölümle sonuçlanan garip kazalar oldukça artmış durumdaydı, bu da o çocukların o tehlikeyi yakından görmeleri ve hissetmelerini sağlıyrdu. Tıpkı normal biri gibi görünen komşunuzun aslında bir seri katil olabileceğini farketmek gibi. Grongi'lere de bir tür seri katil denilebilirdi. Onları gerçek insandan ayırt edemezdin ve sadece sıradan bir insanı öldürdüklerinde onların canavar olduğunu anlayabilirdin. Bu, çocukken görülebilecek en kötü düşman tipiydi. Grongi'ler gerçek hayatta karşına çıkmasından korkacağın şeyler yapıyorlardı, ki bu bir okul otobüsünü kaçırmak gibi göz göre göre yapılan şeyler değildi, ve bu korkuları bir çocuğun anlayabileceği seviyeye indiriyorlardı. Grongi'ler öldümeyi bir oyun olarak görseler de aslında bu oyunda gayet de ciddiydiler. Birbirleri içerisinde bir hiyearşileri vardı ve en kötüsü insanlar onları içeri tıkıp sorgulayamazdı.

Senaryosunu yazdığım Vjedonga VN'ında Kuuga'dan oldukça esinlendim. Zaten bakarsanız öykünün temelde bir tür Kamen Rider hikayesi olduğunu görürsünüz. Oyundaki bölüm isimlerinin iki Kanji ile yazılmış olması da Kuuga'ya yapılmış bir başka göndermedir.

Agito serisi Kuuga'nın elden geçirilmiş versiyonu olarak lanse edilmişti. Ama onun aksine bir değil, bunlardan biri polis olan en az 3 Rider'a odaklanıyordu. Bu Rider'lardan özellikle Kamen Rider G3'ü seviyordum çünkü onun sınırları olması ve her an hırpalanıp hasar görebiliyor olması, onun aslında teknolojik bir zırh giymiş normal bir insandan fazlası olmaması çok yaratıcı bir fikirdi. Tüm külliyattaki favori sahnelerimden birisi de onunla ilgilidir, son bölümlere doğru Unknown'lardan birisi onunla ölümüne dövüşen G3'ü görür ve "Sen nesin?" diye sormaktan kendini alamaz, Hikawa ona şu cevabı verir "Ben bir insanım!" Bu yaratmak istediğim karakterlerin kararlılığına daima bir örnek olmuştur. Shoichi ve Ryou'nun kendilerini Rider'a dönüştüren şeyin aslında savaştıkları canavarlarla aynı özü taşımasını Kuuga'dan daha iyi anlatacağını düşünüyordum, öte yandan bu temaya sadece Gills'in ucu ucuna buna temas etmesinden dolayı tam olarak hedefine ulaşmıyordu. Gerçi Gills'e olması gerektiği gibi odaklansalar bu seriyi hiçbir çocuğa izletemezlerdi. Benzer şekilde başlangıç ve gelişim olarak olağanüstü bulsam da bitişi beni bir ölçüde hayal kırıklığına uğratmıştı. Zira Kaoru Kino (ç.n. : Kamen Rider Another Agito) üzerinden insanların kendileri arasında oluşan bir gerilim onun arkasından yeniden oluşturulamadı. Tıpkı Sumiko Ozawa ile Tohru Hojo arasındaki gerilim gibi. Bu örnekleri başta belirttiğim üzere yazarın kontrolünde olmayan faktörleri özetlemek ve bu özgürlüğü tutturduğunda bunu sürdürmenin zorluğunu belirtmek için verebilirim. Senaristliğe başladığımda Tokusatsu'nun Agito serisinde olduğu gibi karmaşık ve çok elementli hikayeler anlatmaya uygun bir mecra olup olmadığı kendime sorduğum bir soruydu. Eğer bir anne çocuğuyla beraber bir bölümü izler ve onda tepki verecek birşeyler bulursa, bunu bu şekilde sürdüremezdiniz.

Ryuki büyük bir süprizdi zira Kamen Rider kalıplarını gerçek anlamda yıkıyordu. Hatta öykü olarak apayrı bir metod ile yazıldığından sadece görünüşte bir Kamen Rider olarak bile görülebilirdi. Ama bu onu çok daha ilginç hale getiriyordu zira Kuuga ve Agito zaten bir Kamen Rider serisinde o zaman dek yapılması gerekenleri yapan serilerdi. Ryuki bu zincirleri kırdı ve sonraki seriler için özgürlük olabileceğini gösterdi. Bu tıpkı teorik olarak Gundam külliyatına G Gundam'ın konması gibiydi. Artık kötü adamlar ve suçlular da Kamen Rider konumundaydı ve bu o zamana dek öngörülemez ve harika birşeydi. Kendi gözlerinden bakmakta zorlanmayacağınız tek Rider ana karakterdi ve diğerleri ondan çok farklı bir yerde duruyorlardı. Ryuki önceki şovların yaptıklarını peşinen reddediyor ve tümüyle yeni birşey yapıyordu.

Ryuki bir "Battle Royale" hissiyatını başka hiçbir yapımda olamayacak denli iyi veriyordu. Hala hayatta olan tüm karkterler ilk kez karşı karşıya geldiklerinde (ç.n. : bölüm 19 gibi) bu önce 4 sonra 5 taraflı bir çatışmaya dönüşüyor, Gai ve Ouja'nın ittifak kurması ve sonrasında olanlar bu anlatmak istediğime ideal örnektir, bir Battle Royale ancak bu şekilde ideal olarak anlatılabilirdi. Herkesin savaşı bir noktada çıkmaza giriyor, yeni katılan her karakter bu çatışmayı daha büyütüp kaosun daha fazla yayılmasına sebep oluyordu. Gardınızı düşürdüğünüz anda güvendiğiniz biri sizi sırtınızdan vurup öldürebilirdi. Hayatta kalmanızı zayıf yada güçlü olmanız belirlemiyordu, çünkü herkes farklı hatalar yapıyordu. Ryuki'deki bu hissiyatı Fate/Zero'nun yazımında yoğun şekilde esinlenerek kullandım. Bölüm 4 ve sonrasında bunun izlerini belirgin şekilde görebilirdiniz. Orada yapmak istediğim şey insanların kendisini Ryuki izler gibi hissetmesini sağlamaktı. Madoka Magica'da da bu böyleydi, Kyoko aslında sadece bir tür Asakura Takeshi (Ouja) idi, ne yapacağını asla öngöremezdiniz. Onun sonunun onunla aynı olmamasının tek sebebi Aoki Ume'nin karakter dizaynlarına Asakura gibi psikopat bir tipleme yerleştirmenin zorluğuydu.

Masum dileklerin korkunç sonuçlara yolaçması konusunda, Madoka Magica'daki Sayaka ve Fate/Zero'daki Kariya Ryuki'deki çıkış noktasına dayanıyorlar. Dilekler bana göre kendi kendimizi efsunlamamıza ve dengemizi yitirmemize sebep olan şeyler ve çoğu insan bunun ne kadar kokunç olabileceğini düşünemiyor bile. Bir rüya yada dileğin arkasından koşmayı sürdürdüğünüz sürece bu size güzel gelir çünkü bu sayede yapmakta olduğunuz her ne ise bunu daha rahat yapar ve sorgulamazsınız. Bu açıdan Faiz'deki Kiba'nın "Rüya ve lanet aynı şeydir" dediği cümle muhteşem bir sembolizma örneğidir. Hayatın her alanında "Bunu satın alırsan rüyan gerçek olacak" türü yönlendirme ile çok fazla karşılaşıyoruz, insanlara olmak istedikleri sureti gösteriyor ve bu şekilde onları yönlendiriyorlar. Bunun tamamen kötü birşey olduğunu söylemiyorum ama bana göre bu insanları kandırmak için başvurulan bir argüman. Sayaka ve Kariya'nın çektiği eziyet dolu yolculuğu izlemenin neden neden eğlenceli bulunduğunu yada insanların neden duygusal trajedilere kendisini yakın bulduğunu soracak olursanız da Shakespeare'den beri pek birşeyin değişmediğini söyleyebilirim. Bu kötü bir zevk anlayışına da vurulabilir ama insanlar genel olarak tamamen bilmeyip öngöremedikleri şeyi izlemeyi severler.

Bir senaryo yazarı bir Anime'den de başka birşeyden de esinlenebilir ama yazarı kitap bitip onlar başka birşeye adapte edilene dek onun suretlerini göremez. Yazar o eser Anime'ye uyarlanırken karakter dizaynlarının değişmesi yada seslendirmecilerin değişmesi gibi durumlarda dinamik olarak metni de buna uyarlamak zorundadır. Blassreiter Anime'ye uyarlanırken Itano gelip bana seslendirme kayıtlarını takip etmemi, bunu yapmazsam sonra olacaklara etki edemeyeceğimi söylemişti. Halen de bu tavsiyeyi takip etmekteyim.

=metin uzun, devam edecek=

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

  • İleti 1
  • Oluşturma
  • Son yanıt

En Çok Yazanlar

  • Akuma_Blade

    2

En Hareketli Günler

En Çok Yazanlar

"Öte yandan bazı trajediler yakıt olarak doğrudan insanları kullanır. Örneğin Mobile Suit Zeta Gundam'daki Jerid karakteri doğrudan buna örneklenebilir. O küçük ve nispeten önemsiz detaylar konusunda hassassiyet göstermeyen birisidir ve onun ilk bölümde yaptığı 1-2 saniyelik ihmal hayatının sonuna kadar sürecek trajedilerin fitilini ardı ardına ateşleyecektir (ç.n. : "Kamille mi? Bir kız ismi değil mi bu?") Öte yandan eğer Jerid bunu yapmasaydı harika bir hayatı olabilir, en azından Kamille'den hırsını çıkartmak için tüm hayatını harcayacağı bir yola girmezdi.

Bu dünyada çok isteyip de asla vuramayacağınız insanlar da var, kendi kendinizi öldürecek olursanız dahi sizin için üzülecek olanlar da. Bunların hepsi aynı dünyada yaşıyor ve farklı yolları yürüyorlar. Trajediler de onlar ve siz arasındaki çizgiyi ayıran şeydir.

Kendimi asla sırf trajedi olsun diye kötü sonlar yazan birisi olarak görmedim. Aksine bu, insanları karakterlerin kaçacak yerleri kalmadığında neler yapacaklarını görmeleri ve hissetmeleri için yaptığım bir tercihti. Ben karanlık herşeyi aydınlatabilecek bir ışık olabileceğine inanırım. Burada kaçınılmaz şekilde yeniden umuda ve bir kahraman olarak Kamen Rider'e geliyoruz. Kitaoka'nın da dediği gibi "Kahramanlar naif davrandıkları an kaybetmeye başlarlar" , dolayısıyla benim için kahraman da "olmaya çalıştığı şey" değil, eninde sonunda "dönüşeceği" şeydir.

Eski bir Asya felsefesi insanlara sadece beyinleri ile değil vücudundaki tüm sinirler ile düşünmelerini öğütler. Eğer tümüyle güçlü ve sağlıklı bir vücuda sahip olsaydım, bir yazar olmayı düşünmeyebilirdim bile. Bir yazar olmaktan dolayı pişman olmadığım gibi bir zamanlar sağlam bir vücuda sahip olmamaktan dolayı da pişman değilim. Korktuğum tek şey, beni bu noktaya getiren şeyleri kaybetmekti. Eğer vücudunuzda kronik bir rahatsızlığınız varsa daha iyi anlayabileceğiniz üzere, bir Rider'in asıl korkusu da dönüştükleri şeyin farkında olmalarıdır. Yüzmek yada soğuk algınlığı ile azabilen bir hastalık geçirdiyseniz Agito serisindeki Gills'in durumunu daha iyi anlayabilirsiniz.

Bir kahramanı tanımlayan şey de kendisini nasıl gördüğü değil insanların onda gördükleridir ve bu şey kendinde ulaşabileceğin birşey değildir. İdeal kahraman diye birşey olamaz çünkü Heisei dönemi Rider'ları bize bunu gösterdi, çoğu kendi kendilerini kahraman olarak tanımlamıyordu bile. Örneğin Faiz'deki Inui Takumi'nin geleceğe dair bir rüyası ve amacı bile yoktu, Takumi'nin dışarıdan bir kahraman olarak görülmesini sağlayan şey onun kaderine karşı savaşmak zorunda kalması oldu. O yapmak zorunda kalırken ve kendi geçmişi ile yüzleşirken bu yakınındakilerce dışarıdan kahramanca bir çaba olarak algılanıyordu.

Ryuki'deki finali bağlama yöntemi 2000'lerde birçok seriye örnek oldu, bunlar içerisinde benimkiler haricinde Melancholy of Suzumiya Haruhi yada Higurashi serileri sayılabilir. All You Need Is Kill'in yazarı da buna paralel şekilde kitabındaki durumu oyunlardaki save/load ilkesi ile açıklamıştı. Oyunlarda da bir kez ölürsen önceki adıma geri dönüp yapacaklarını yeniden gözden geçirmen gerekirdi. Bu ilkeye herkesin bir şekilde aşina olmasından ötürü bu tür anlatım genel olarak benimsemiştir.

Madoka Magica'nın Ryuki ile benzerliğini hiçbir zaman yadsımadım. Öte yandan aradaki mesafeyi bazı farklarla korumayı tercih etmiştim. En azından 3. bölümde Mami'ye olanlara dek serinin kendi 'mahou shoujo' türü stereotipleri içerisinde kaldığını söyleyebilirim. QB gibi kozmik dehşetleri de en başından seriye koyamazdık, bu onu korkunç durması için özellikle öyle yapılmış gibi gösterirdi. Öte yandan yapmak istediğim asıl şeye Anime'den ziyade Manga daha yakındı.

Yakın tarihte Tokusatsu türünde büyük değişimlerden geçilmesi gerektiğini öngörüyorum. Bunun en büyük sebebi Anime'lerin giderek artan şekilde fanteziye kaçmaları. 'Kusursuz bir planı takip eden hiçbir plan, plan gibi gözükmez' diye bir söz vardır. Kamen Rider gibi bir Tokusatsu başlığı için maalesef artık yeni bir kusursuz plana ihtiyacımız yok. Çekim alanlarının şablon mekanlardan oluştuğu yada hastalanan oyuncularının diziden çıkartıldıkları bir külliyat bu. Buna oyuncak satışlarındaki değişimlere göre senaristlere gelen baskıları yada ekranda gördüklerinden dolayı kanalı arayan evhamlı ebeveynleri de ekleyebilirsiniz. Tokusatsu türü bu şekilde giderse kendi vadesini doldurmuş olacak. Ayrıca onlara ayrılan yayın slotları da çok uzun. Standart 4 cour olarak yayınlanıyor bu diziler, öte yandan 4 cour'luk bir Anime görmek hele şu günlerde neredeyse hayal dahi edilemez hale gelmiş birşey.

Yakın dönemdeki Heisei Rider'ları geçmişteki öncüllerinin sahip olduğu o zehre sahip değiller. Bunun düzeltilebileceğini sanmıyorum zira bu zehri yaratan unsurlar daha o zamanlar bile kolaylıkla onay gören şeyler değillerdi. Sektör o kadar büyüdü ki hedef kitleyi küçültmeyi göze alarak o dönemin metodlarına dönülmesi olası gözükmüyor. Dahası bir seri birçok kişi tarafından yapılıyor ve bunların bir kısmı zaten ebeveyn olmuş kişilerden oluşuyor. Kamen Rider'lar da genel olarak o çağın ebeveynlerinin bir konsensusu gibidir. Yanisi eski Rider serilerinin sahip olduğu zehrin kaybolmasından şikayetçi isek bunun sebebi toplumun o dönemindeki çocuk büyütme felsefelerinin değişmiş olmasıdır.

Elimde olsaydı Kuuga'nın elden geçirilmiş bir hali gibi bir seri için çalışmak isterdim. Bunun ne kadar zor olduğunun farkındayım yine de külliyatı ilk kez izleyecek çocuklar için yapılacak bir seri yapmayı hala ne kadar istediğimi söyleyebilirim. Kamen Rider ve Ultraman gibi Tokusatsu kahramanları çocukların zihininde yetişkinliklerine dek yerlerini koruyacak, buna dayanarak ileride birçok farklı hikayeye daha yer açabilecek özel serilerdir. Böyle bir çalışmada yeralacak kişinin bundan gurur duyması gerekir. Benim de amacım bir zamanlar olduğu gibi zehir dolu bir seri yapabilmektir. Eğer buna imkan bulabilirsem, elimden gelen herşeyi yaparım"

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Forum Kuralları'mızı okudunuz mı?