Jump to content
  • Kayıt Ol

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git


A.U

Önerilen İletiler

184445kc2.jpg

Yazar Hakkında

Susanna Tamaro İtalyan kent soylu bir ailenin kızı. Zor bir çocukluk dönemi geçiren Tamaro 25 yaşındayken ölümcül bir hastalık geçirir ve 27 yaşında yazmaya başlar.

Her başarıya ulaşmış yazarın yaşamış olduklarını o da yaşar.İlk denemelerinde başarısız olur ama bunlara aldırmadan yoluna devam eden Tamaro “Tek Bir Ses İçin” adlı kitabıyla büyük ses getirir. ”Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” adlı bu eser de ona daha büyük bir ün kazandırır.

Mektuplar

Bu mektupları okurken bir kadının yanlışları ile doğruları ile yaşamını göreceksiniz. Zincir halkaları gibi çakışan ve birbirlerinden etkilenen yaşamları… Engellenmiş bir çocukluğu… Düşünen etrafındaki her şeyi analiz ederek hayatın anlamını arayan bir kadını… Çevrenin sınırladığı bir kalıba girmek istemeyen ama bir türlü bunu başaramayan bir kişiliği... Suçluluk duygusuyla, özgüven eksikliği nedeniyle kullanılmış olduğunu düşünen sindirilmiş bir anneyi… Kırılgan, duyarlı, alçak gönüllü, bir büyük anneyi... Çocuk, genç kız, kadın, anne, büyükanne… Bu evrimi bir bütün olarak örme şansınız olacak bu kitabı okurken.

Büyükannenin bu mektupları yazmaktaki amacı; tüm yaşamı boyunca edinmiş olduğu tecrübelerini, torununa yol göstermesi için sunmak. Kendisinin toplumun belirlediği kalıba girerek nasıl mutsuz bir yaşam sürdüğünü nasıl hatalar yaptığını anlatıyor mektularında.

Mutlu olmanın iki anahtarını sunuyor: Çevrenin kendisini yönetmesine izin vermemek ve yaşamını kendini mutlu hissedecek şekilde kendi yönetiminde tutmak. Doğruyu ve yanlışı ayırt etmek için “yüreğinin sesini dinle “ diyor büyükanne.

Çevre konusunda torununu tekrar uyarıyor, bu kez kızını örnek vererek. Çevrenin sınırlarını aşmak isteyen ama temelinde yine toplumun değerlerini barındıran kızın davranışlarını anlatıyor ve torunun dikkatini bu ince çizgiye çekiyor. Kızının çevrenin değerlerinden kaçışının, onlara karşı isyanının ve onları çiğnemek için duyduğu arzunun temelindeki çevre kompleksini göstermeye çalışıyor. Kızının çevrenin değerlerinden kurtuldum zannederken aslında çevreye ne kadar bağımlı hareket ettiği gerçeğini anlamasını istiyor torununun.

Kızının ve kendi yaşamından örnekler vererek topluma bağımlılığın farklı şekillerini gösteriyor büyükanne mektuplarında ve bu tuzaklara dikkatini çekiyor torununun. İçindeki sesin bunlardan arındırılması gerekliliğinin altını çiziyor bir anlamda, yüreğinin sesini, bunlardan ayırt etmesi mesajını veriyor.

Anlatım Bakımından

Kitap çok sade, yalın bir anlatıma sahip. Herkesin okuyup kolayca anlayabileceği türden. Her zaman söylediğim gibi, basit kelimelerle güzel cümleler…

Sonuç

Yürek hep doğru söyler mi? Bu sorunun cevabı gizlenmiş bu kitapta. Büyükannenin mesajlarında gizlenmiş.

Büyükannenin sessizce fısıldadığı gibi… Eğer bizi sınırlandıran, toplumun etkisiyle oluşan içimizden yükselen seslerle, yüreğimizin ta derinliklerinden gelen sesi ayırt edebilirsek “evet” sorunun cevabı.

Antoloji.Com(alıntı)

Okunmaya değer,harikulade bir kitaptır.Ana karakterin hayatı boyunca aldığı yol ve artık son kilometreleri tüketirken edinmiş olduğu tüm deneyimler okuyucuya gerçekler kadar canlı bir şekilde sunuluyor.Kısa ama öz bir hikaye.Bu hikayeden hoşuma giden parçaları yazmıştım.Paylaşmak istiyorum.

-----

Sorunların çözümü günlük deneyimlerden doğar, nesnelere gerçekte oldukları gibi bakmaktan geçer. Onların olmaları gerektiği şekli düşünmekten değil...

***

Yolunu yitirdiğini, şaşırdığını hissettiğin zaman ağaçları düşün, onların büyüme biçimini anımsa. Unutma ki yaprağı gür ama kökü zayıf bir ağaç ilk güçlü rüzgârda devrilir, oysa kökü güçlü ve az yapraklı ağaçta can suyu binbir güçlükle dolaşır.

Kökler ve yapraklar aynı ölçüde gelişmelidir, olayların içinde ve üzerinde olmalısın, ancak böyle gölge ve sığınak sunabilir, ancak böyle doğru mevsimde çiçekler ve meyvelerle donanabilirsin.

Ve sonra, önünde pek çok yol açılıp sen hangisini seçeceğini bilemediğin zaman, herhangi birine öylece girme, otur ve bekle.

Dünyaya geldiğin gün nasıl güvenli ve derin derin soluk aldıysan, öyle soluk al, hiçbir şeyin senin dikkatini dağıtmasına izin verme, bekle ve gene bekle.

Dur, sessizce dur ve yüreğini dinle.Seninle konuştuğu zaman kalk ve yüreğinin götürdüğü yere git.

***

Çocukluk ve yaslılık birbirine benzer. Her iki durumda da, değişik nedenlerle, insan oldukça savunmasız olur; hala -ya da artık- etkin yaşantının bir parçası değildir, bu da korunaksız, açık bir duyarlılıkla yaşamaya yol açar. Bedenimizin çevresinde görünmez bir zırh oluşması ergenlik döneminde başlar. Bu zırh bu dönemde oluşur ve ergin yaşam boyunca kalınlaşır. Gelişimi biraz da incininkine benzer, yara ne denli büyük ve derinse, çevresinde oluşan zırh o kadar güçlü olur. Ama sonra zamanla, çok uzun süre giyilen bir giysi gibi en çok kullanılan yerlerinden yıpranır, dikişleri atar ve ani bir hareket sonucu yırtılır. Başlangıçta hiçbir şey fark etmezsin, zırhının hala seni sıkıca sardığını sanırsın, ama bir gün birdenbire, aptalca birşey karşısında bir çocuk gibi nedenini bilemeden ağlamaya başlarsın.

***

Söylenen pek çok şeye karşın, inanıyorum ki insan kafasında ışıktan çok gölge var.

***

Yavaş yavaş müzik ve onunla birlikte yaşamımın ilk yıllarına eşlik etmiş olan neşe de yok oldu. Neşe, evet, en çok özlediğim şey bu olmuştur. Sonraları mutlu oldum, ama mutluluk neşenin yanında güneşin yanında bir elektrik lambası gibidir. Mutluluğun hep bir nesnesi vardır, birşeyler yüzünden mutlu olunur, varlığı dışardan bir olaya bağımlıdır. Oysa neşenin nesnesi yoktur. Belirgin olmayan bir nedenle sarar seni, varlığı günese benzer, kendi yüreğinin ısısıyla yakar.

***

Yenilik, ilk adımda korkutur, ilerleyebilmek için, bu korku duygusunu aşmak gerekir.

***

Ernesto kader konusunda çok inançlıydı. "Her erkeğin yaşamında," diyordu, "mükemmel birlikteliğe ulaşabileceği tek bir kadın vardır, her kadının yaşamın bütünlüğüne ulaşabileceği tek bir erkek vardır." Ama buluşabilmek pek az kişinin yakalayabildiği bir alınyazısıydı. Geride kalan herkes bir tatminsizlik, sürekli bir özlem içinde yaşamak zorundadır. "Böylesine bir buluşmayı kaç kişi başarabilmiştir ki..." diyordu odanın karanlığında, "on binde, milyonda, on milyonda bir kişi var mıdır?" On milyonda bir olabilir, evet. Geride kalan bütün öteki evlilikler, çöpçatanlıktır, tensel hoşlanmalardır, geçicidir, fiziksel, kişiliksel ya da sosyal konuların benzerliği yüzünden yapılmıştır. Bu yargılardan sonra da yinelemeden edemiyordu: "Nasıl şanslıyız biz, değil mi? Kimbilir bizi neler bekliyor, kimbilir?"

***

Bana hala öyle geliyor ki, ilişkilerdeki kolaylık, aşkı ucuzlatıyor, hafifletiyor.

***

Yakınlarda bir yerde okuduğuma göre, Amerikan Kızılderililerinin şöyle bir deyişi varmış: "Bir insanı yargılamadan önce üç ay eskiyinceye dek onun mokasenlerinde yürü."

***

Kazanmak,kaybetmek;kullandığı bu terimleri sessiz ve içsel bir savaşımı tanımlamaya yarıyordu.Ona göre insan yüreği,bir yüzü aydınlıkken bir yüzü karanlık olan yeryüzü gibiydi.Ermişlerin bile her yanına ışık vurmazdı.''Bir beden sahibi olduğumuz için''diyordu,

''gölgedeyiz,kurbağalar ve hem karada hem suda yaşayan hayvanlar gibi,bir yanımız burada yerde yaşarken bir yanımızla yükseklere göz dikiyoruz.Yaşamak yalnızca bunun bilincine varmak,bunu bilmek,ışığın gölgeye yenik düşmemesi için mücadele etmektir.Mükemmel olduğunu söyleyene güvenmeyin''diyordu,''yanıtların cebinde hazır olduğunu söyleyenlere inanmayın,yalnızca

yüreğinizin sesine kulak verin...''

***

''Hiç yazmasaydım işte o zaman benim varlığım tam bir başarısızlık olurdu.Yanlışlık yapmak doğaldır, ama bunlardan ders çıkarmadan ilerlemek bir yaşamın anlamını yitirmesine yol açar. Başımıza gelenler hiçbir zaman nedensiz değildir, her birinin kendi anlamı vardır. Her karşılaşma, her küçük olay kendi içinde bir anlam barındırır. İnsanların kendi kendini anlayabilmesi, onu kabullenebilme yetisinden, herhangi bir anda yön değiştirebilme becerisinden, kertenkeleler gibi mevsim değişikliklerinde eski deriyi terk edebilmesinden doğar. ''

***

Sen de 80 yaşına gelirsen,göreceksin ki insan bu yaşta kendini eylül sonunda bir yaprak gibi hissediyor.Günışığı daha kısa sürüyor ve ağaç,besleyici maddeleri yavaş yavaş kendine çekmeye başlıyor.Ağacın gövdesi azotu,klorofili,proteinleri emiyor ve böylece ne yeşillik kalıyor ne canlılık.Hala bir dala takılı kalıyorsun, ama artık düşmen an meselesi oluyor.Yakınlardaki yapraklar birbiri ardına düşüyor,sen onların düşüşünü seyrediyorsun,rüzgar çıkacak korkusu içinde yaşıyorsun.Benim için rüzgar sendin,senin ergenliğinin o kavgacı canlılığıydı.Sen hiç bunu fark ettin mi bir tanem?İkimiz de aynı ağacın üstünde yaşadı,ama öyle değişik mevsimlerde ki!

***

''Gnosei Seauton,çocukken eski yunanca defterimin kapağına böyle yazmıştım.Çınarın altında,belleğime gömülmüş olan bu cümle ansızın aklıma geliverdi.''Kendini tanı.''Ve derin bir soluk aldım.''

***

Yürek,şimdilerde hemen saf ve basit bir şeyi akla getiriyor.Benim gençliğimde hala utanmadan telaffuz edilebilen bir sözcüktü,oysa artık kimsenin kullanmadığı bir terim oldu.Tek tük adı anılırsa o da işlemesinde bir aksaklık olduğu içindir:O bütünlüğü içinde değil de bir koroner ya da atardamar sorunu olduğu zaman akla geliyor.Ama yüreğin insan ruhunun merkezi olduğu artık anımsanmıyor.Pek çok kez bu vefasız sürgünün nedeni hakkında kendimi sorgulamışımdır.Augusto,İncil'den alıntı yaparak,''Yüreğinin sesini dinleyen aptaldır,'' derdi sık sık.Neden böyle olsun?Yürek bir ateş yakma odasına benzediği için mi?Orası karanlık olduğu için mi,karanlık ve alev alev ? Zihin ne kadar çağdaş bir terimse yürek de o kadar demode oldu.Yüreğine kulak veren -diye düşünülüyor bu halde-hayvan dünyasına,doğal,denetim altında olmayan dünyaya daha yakındır,mantığa kulak verenler ise daha yüksek gözlemler peşindedir.Peki ya böyle olmayıp da tam tersi olsaydı?Yaşamı besinsiz,soluksuz bırakan bu mantık fazlalığı olsaydı?

***

Var olan tek şey ve inanılası öğretmen,insanın kendi vicdanıdır.Bunu bulabilmek için yalnız ve sessizlik içinde kalmak,çıplak toprağa,çıplak ve çevrede hiçbir şey olmaksızın,sanki ölmüş gibi oturacaksın.Başlangıçta hiçbir şey hissetmezsin,tek algıladığın korkudur ama sonra derinden,uzaktan bir ses duymaya başlarsın,bu dingin bir sestir ve belki de başlangıçta tek düzeliği seni rahatsız eder.Tuhaftır,en yüce sözleri duymayı beklerken karşına en önemsizleri çıkar.Öylesine küçük ve tanıdık şeylerdir ki bunlar,bağırasın gelir:''Ne yani,hepsi bu mu?''Yaşamın bir anlamı varsa -diyecektir ses sana- bu anlam ölümdür,bütün öteki şeyler onun çevresinde döner.'Amma keşif' diyeceksin bu noktada,'amma korkunç keşif',eninde sonunda ölüneceğini her insan bilir,en sona kalan bile.Doğrudur,düşüncede hepimiz biliriz bunu ama düşüncede bilmek başkadır,yürekte bilmek bambaşkadır,tamamen değişiktir.Annen bütün kibiri ile karşıma dikildiğinde ona şöyle diyordum:''Yüreğimi incitiyorsun.''Bana gülüyordu.''Gülünç olma,''diye yanıtlıyordu beni,''yürek bir kas değildir,koşmazsan canını acıtmaz.''

Herkese öneririm. (:

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

  • İleti 6
  • Oluşturma
  • Son yanıt

En Çok Yazanlar

  • A.U

    2

  • bedifeci

    1

  • Beyazm

    1

  • Niigata

    1

En Çok Yazanlar

Gerçekten güzel bir kitapmış. Okunacaklar listeme almış bulunmaktayım. Tanıtım için teşekkürler. C:

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Bir şey değil...Tanıtımı inceleyenlerin kitabı okumayı düşünmeseler bile kitaptan yazdığım bölümlere bakmalarını öneririm.Hikaye hakkında bilgi vermiyor ancak derin ve hoş sözler.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Üniversitede okumuştum.Güzel kitaptır,tavsiye edilir. Ama yeterince doyurmadı beni.

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

  • 2 ay sonra...

çok sevdiğimi söyleyemem bu kitabı uzun zaman önce okumuştum tek sevdiğim yer "yüreğinin götürdüğü yere git" lafıydı ben kendimce balktığımda kendim için bir şey bulamadığım için olabilir ama herkes okuduğunda farklı bir şey belki bulabirlir diyebilirim sadece

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

bence çok güzeldi, özellikle kitabın yaşlı bir kadının gözünden ele alınması gayet hoştu. Yüreğinin Sesini Dinle kitabın devamı, ama birincisi daha çok hoşuma gitmişti. İkinci kitapta torunun eve dönüşünden bahsediliyor.

İlk kitabın filmi de çekildi, hatta yönetmenliğini de Susanna Tamaro'nun kendisi yaptı.

Tanıtım çok güzel ayrıntılı olmuş. Şimdi hepsini okuyamadım ama okuyacağım :spit:

Yorum bağlantısı
Hemen paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgilendirme

Forum Kuralları'mızı okudunuz mı?